Arşiv

Hedef gösterilen Diyarbakır Barosu: ‘Ulusal ve uluslararası arenada yaşanan her hak ihlalinin karşısında durmak görevimizdir’

Hedef gösterilen Diyarbakır Barosu: ‘Ulusal ve uluslararası arenada yaşanan her hak ihlalinin karşısında durmak görevimizdir’
RABİA ÇETİN
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Zaho kentine bağlı turistik alanlarından Perex köyüne geçtiğimiz hafta düzenlenen saldırıda dokuz sivil hayatını kaybetmiş 29 sivil ise yaralanmıştı. Diyarbakır Barosu saldırının hemen ardından yaptığı açıklamada sorumluların bulunması için suç duyurusunda bulunacaklarını duyurması üzerine hedef gösterildi. İktidara yakın medya kuruluşları ve gazeteciler tarafından hedef gösterilen Diyarbakır Barosu hakkında inceleme başlatıldı. Diyarbakır Barosu’nun hedef gösterilmesine bölgeden 12 baro karşı çıkarken, Batı baroları ise kınayan açıklamalar yayımladılar. Baro hakkında başlatılan linç kampanyası ve incelemeye ilişkin MLSA’ya konuşan Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, “Avukatlık Kanunu, barolara insan haklarını koruma ve savunma sorumluluğu yüklemiştir. Bu sorumluluk gereğince yapılan çalışmalarda şüphesiz hak ihlallerine sebebiyet verenleri rahatsız etmektedir” dedi. Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Diyar Çetedir ise “İnsan ve hukukçu kimliğimizle, ulusal ve uluslararası arenada yaşanan her hak ihlalinin karşısında durmak insani görevimizdir” ifadesini kullandı.  Kürdistan Federal Bölgesinin Zaho ilçesine yönelik gerçekleşen bombardımanda aralarında çocukların da olduğu dokuz sivil hayatını kaybetmiş, 29 sivil ise yaralanmıştı. Saldırının Türkiye tarafından yapıldığını belirten Iraklı yetkililer Türkiye’nin özür dilemesini ve Irak topraklarından çekilmesini istedi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise saldırının, "terör örgütü kaynaklı" olduğunu açıkladı. Irak Dışişleri Bakanlığı ise “Alanda PKK olmadığını” belirtti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ise saldırıyı kınamış, hızlı ve etkin bir soruşturma çağrısında bulunmuştu. Birleşmiş Milletler (BM) Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis-Plasschaert ise "Türkiye'nin tam olarak ne olduğunu belirlemek için Zaho saldırısını Irak ile birlikte ele almaya hazır olduğunu" açıklamıştı. 

Diyarbakır Barosu ‘Suç duyurusunda bulunacağız’ dedi, sosyal medyada hedef gösterildi

Saldırının hemen ardından ilk açıklamayı yapan Diyarbakır Barosu ise suç duyurusunda bulunacaklarını belirterek şu ifadeleri kullanmıştı: “Kürdistan Federal Bölgesinin Zaho ilçesinde TSK’nın bombardımanıyla, içlerinde çocukların da olduğu siviller hayatını kaybetmiştir. Roboski’de olduğu gibi söz konusu Kürtler olunca insancıl hukuk değersizleşiyor. Yaşamını yitirenlerin ailelerine ve Kürdistan’a başsağlığı diliyoruz. Diyarbakır Barosu, sivillerin yaşamına mal olan bu saldırılarla ilgili sorumluların tespiti ve cezalandırılması için gerekli suç duyurularında bulunacak ve etkin bir hukuki sürecin takipçisi olacaktır.” Baronun bu açıklaması sosyal medyada iktidara yakın gazeteciler, medya kuruluşları ve iki numaralı barolar tarafından hedef gösterildi ve Diyarbakır Barosu “yerli ve milli” olmamakla suçlandı.  Sosyal medyada linç edilen Diyarbakır Barosu ikinci bir açıklama yaparak şu ifadeleri kullandı: “Bu tehdit diline boyun eğmeyecek; birikimi, tecrübesi ve geçmişten gelen mücadele azmiyle; hak, hukuk ve adalet mücadelesini her türlü bedeli ödemeyi göze alarak sürdürmeye devam edecektir.” Hedef gösterme kampanyasının hemen ardından baro hakkında inceleme başlatıldı. Daha önce de Ermeni Soykırımı'na ilişkin yaptıkları açıklamalar nedeniyle hakkında soruşturma ve dava açılan baro bir kez daha yargı tehdidiyle karşı karşıya kaldı. 

Diyarbakır Baro Başkanı Eren: ‘Diyarbakır Barosu belirli çevreleri rahatsız etmektedir’

Linç kampanyası ve başlatılan incelemeye ilişkin MLSA’ya konuşan Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, soruşturmanın linç kampanyasından hemen sonra başlatıldığını vurgulayarak şöyle konuştu: “Diyarbakır Barosu, yıllardır tarihsel tutumuyla uyumlu yapmış olduğu birçok açıklama ya da hak ihlaline ilişkin raporlama ve tespitleri nedeniyle başta iktidarlar olmak üzere belirli çevreleri kuşkusuz rahatsız etmektedir. Özellikle 2017 yılından beri yapılan Ermeni Soykırımı açıklamaları nedeniyle bütün yönetim kurulları hakkında soruşturmalar ve davalar açılmıştır. Son açıklamamız üzerine ise çok yoğun bir şekilde başta sosyal medyadan olmak üzere görsel ve yazılı basın yayın organlarından bir linç kampanyası başlatıldı. Kullanılan dil ve saldırılar bunun sistematik olduğunu bizlere göstermiştir. Son yıllarda özellikle birçok adli sürecin yani soruşturmaların öncelikle bazı basın yayın organları ya da sosyal medyadaki bir kısım çevrelerin saldırısı ile gündemleştirildikten sonra başladığı bir gerçektir. Bizler için de bu yöntem devreye sokuldu. Bilindik belirli çevrelerin yanı sıra bazı siyasi parti liderlerinin, milletvekillerinin veya parti yetkilerinin bu linç sürecine dahil olması, böyle bir soruşturmanın açılması bizleri şaşırtmadı.” 

‘Avukatlık Kanunu, barolara insan haklarını koruma ve savunma sorumluluğu yüklemiştir’

Avukatlık Kanunu’nun barolara yüklediği sorumluluğu hatırlatan Eren, “Avukatlık Kanunu, barolara insan haklarını koruma ve savunma sorumluluğu yüklemiştir. Bu sorumluluk gereğince yapılan çalışmalarda şüphesiz hak ihlallerine sebebiyet verenleri rahatsız etmektedir. Son yıllarda Türkiye’de yanlış iktidar uygulamaları konusunda söz söyleyen herkes soruşturma tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Farklı bir sese tahammül edilmemektedir. İfade özgürlüğü çerçevesinde yapılan rahatsız edici her değerlendirme yargılama konusu edilir hale gelmiştir” ifadesini kullandı. 

‘Bölge baroları sürekli yalnız kalmaktadır’

Bölgeden sadece 12 baronun Diyarbakır Barosu’na destek vermesine ilişkin de değerlendirmede bulunan Eren sözlerini şöyle tamamladı:  “Belirli konularda özellikle de Kürt meselesi eksenli konularda hakkımızda açılan soruşturma ya da bizlere yönelik başlatılan saldırılarda bölge baroları sürekli yalnız kalmaktadır. Tabi ki konu başlıkları nedeniyle bulundukları kentlerdeki eğilim ve baskının da bunda rolü bulunmaktadır. Nitekim bazı konularda bölge illerindeki bazı barolarımız bile bazen geri durabilmektir. Bizlere yönelik başlayan linç ve sonrasındaki soruşturma süreçlerine bile ses çıkarmamaları gerçekten üzücü. Aynı şeyi TBB için de söylememiz mümkün tabi. TBB’nin mevcut başkan ve yönetimi göreve ‘hiçbir avukat, baro  yalnız, hiçbir yurttaş savunmasız kalmayacak’ vaadiyle başladılar. Bu desteği belirli konularda değil,  her konuda görmemiz gerektiğini belirtmek istiyorum.”

Çetedir: ‘Gerçeğin ortaya çıkarılması için yaptığımız çağrı bize yargılama tehdidiyle geri döndü’

Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Diyar Çetedir de baronun daha önce Ermeni Soykırımı'na ilişkin açıklamaları nedeniyle yargı tehdidiyle karşı karşıya kaldığını hatırlatarak şu değerlendirmede bulundu: “Diyarbakır Barosu olarak ‘Büyük Felakete’ ilişkin devletin resmi kodlarına aykırı açıklama yapmaktayız. Yaptığımız açıklamalarda o dönemde yaşananların açığa çıkartılması çağrısında bulunuyoruz. 2017 yılından bu yana Büyük Felakete ilişkin yaptığımız tüm açıklamalara inceleme ve soruşturma açılmakta. Tüm açıklamalarımız belli bir kesim tarafından hedef gösterilmektedir. Yapılan açıklamalar nedeniyle TCK 301'den yargılanan yöneticilerimiz oldu. Zaho’da sivillere dönük TSK’nin bombalanması neticesinde aralarında çocukların ve kadınları bulunduğu toplam dokuz kişi öldürüldü. Yaşanan olayın nedeni, sorumluların tespiti ve cezalandırılması amacıyla yapmış olduğumuz açıklama, iktidara yakın kesim ve bir kısım ulusalcı kesim tarafından hedef tahtasına konuldu. Linç, tehdit ve hakaretlere maruz kaldık. Bu yapılanların akabinde yargının inceleme/soruşturması başladı. Yaşananlara bakıldığında hukukun üstünlüğü ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yapmış olduğumuz açıklama bizlere yargılama tehdidiyle geri döndü.” 

‘Soruşturmalar ifade ve düşünce özgürlüğümüze müdahaledir’

Siyasal havanın yargıyı yönlendirdiğini ifade eden Çetedir, “Avukatlık Kanunu, barolara hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak görevini yüklemiştir. Barolar kendilerine yüklenen bu sorumluluk nedeni ile yaşanan insan hakları ihlallerine dair raporlama, suç duyurusu, açıklama ve benzeri çalışmalar yapmaktadırlar.  Yasal bir düzenleme olmaması durumunda bile insan ve hukukçu kimliğimizle ulusal ve uluslararası arenada yaşanan her hak ihlalinin karşısında durmak insani görevimizdir” dedi.  Açıklamalar nedeniyle haklarında başlatılan inceleme ve soruşturmanın ifade özgürlüğüne müdahale olduğunu vurgulayan Diyar Çetedir, “Yaşananlar bir bütün olarak göz önüne alındığında geçmişte olduğu gibi bugün de siyasal hava yargıyı yönlendirmektedir. Yaşanan insan hakları ihlalleri ile ilgili olarak yaptığımız açıklama nedeni ile hakkımızda inceleme başlatılması düşünce ve ifade özgürlüğümüze müdahaledir. Burada ulaşılmak istenen nihai hedef yapılan insan hakları ihlallerini gizlemek, failleri korumaktır” ifadesini kullandı.  

‘Bazı barolar, mağdurun Kürt olması durumunda ikircikli davranıyor’

Linç kampanyasına batıdan bazı baroların destek vermesine ilişkin de Çetedir şu değerlendirmede bulundu: “Bölge barolarından bize destek açıklamaları gelirken batıdaki bir kısım barolardan linç ve tehdide varan açıklamalar geldi. Aslında bu birbirine zıt açıklamalara bakıldığında yaşanan olayın mağdurunun Kürt olması durumunda Avukatlık Kanunu’nun barolara yüklemiş olduğu insan hakları ihlallerine karşı olmaya dair bir kısım baroların ikircikli davrandığını, Kürtlere yönelik insan hakları ihlali konusunda duyarlı olmadığını görmekteyiz. Oysa TBB de ulusal ve uluslararası mercilerin gerekli incelemeler yapması ve olayın aydınlatılması çağrısında bulundu. Birliğin bu açıklaması yanımızda olduklarına dair olmasa bile olumludur.”
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.