Arşiv

İrfan Aktan değerlendirdi: “Somut kanıtlar dahi harekete geçirecek bir yargı bulamıyor”

İrfan Aktan değerlendirdi: “Somut kanıtlar dahi harekete geçirecek bir yargı bulamıyor”
MLSA TV’de bu hafta Soner Şimşek’in konuğu gazeteci İrfan Aktan, “Eski Gelenek, Yeni Hesaplar” başlığı altında devlet, mafya ve siyaset arasında süregelen dirsek temasını masaya yatırdı. [embed]https://youtu.be/emO-tMH1jfo[/embed] Söze “Bugün Susurluk’tan sonrasından farklı bir toplumsal ve siyasal yapı var” diyerek başlayan Aktan, Susurluk skandalının 1990’ların başından itibaren devlet, mafya ve çeteler eliyle yürütülen savaşın üzerine geldiğini söyledi. O dönemde hem siyasi partilerin, hem Türkiye Büyük Millet Meclisindeki (TBMM) “çoğulcu” yapının, aynı zamanda da toplumsal yapının bu skandala yönelik ciddi tepki gösterdiğini ifade eden gazeteci, “Aydınlık için bir dakika karanlık” eylemlerini, düzenlenen yürüyüşleri, dönem basınının yayınlarını hatırlatarak, “Şimdikinden çok daha sesi çıkan bir toplum olduğunu görüyoruz” diye konuştu. Aktan, bugünkü skandalın temel aktörü olan siyasi geleneğin, yani Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) geleneği olan milli görüş çizgisinin o dönem Refah Partisi iktidarının koalisyon ortağı olduğunu vurgulayarak, Necmettin Erbakan’ın Susurluk skandalına yönelik tepkilerini hatırlattı.

“Şu anki durumda siyasi aktörlerin ‘yeni’ olduğunu söylemek güç”

“1990’lardaki laik, militarist merkez sağ derin devleti yarattı ya da ondan beslendi. İslamcıların bunda pek günahı yoktu” şeklindeki argümanı eleştiren Aktan, “Halbuki ta o zamandan beri milli görüş kesimi de derin devletle iş yapmaya çok meyilliydi. O dönemin derin devletinin vurucu güç olarak kullandığı Hizbullah’ı da hepimiz biliyoruz. Aslında şu anki durumda siyasi aktörler yeni demek de güç. Sermaye el değiştirdi belirli bir kesimden daha muhafazakar veya Türkçü kesimlere aktarıldı” dedi. Aktan, “Peker itirafnamesi Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda ön açıcı bir vesile olabilir mi?” sorusuna karşılık Susurluk’un bir demokrasi mücadelesinden değil bir kazadan yola çıktığını hatırlatarak, “Fakat o dönem demokrasi mücadelesi sürdüren insanlar buradan ipi çekerek hakikatler silsilesini ortaya çıkarmayı başardı. Sedat Peker hadisesinde de anladığımız kadarıyla ‘bir kaza’ oldu” diye konuştu.  “Etkinlik sahasıyla ilgili husumet, çıkar çatışması yahut devlet içindeki çeşitli kliklerin hükümranlık alanlarıyla ilgili anlaşmazlıklarıyla ilgili olarak bir aktör ülkeyi terk ediyor fakat peşine düşülüyor çünkü konuşmasından korkuluyor.”

“Somut kanıtlar dahi harekete geçirecek bir yargı bulamıyor”

Susurluk’ta da tüm sırların bir anda ortaya saçılmadığının altını çizen gazeteci, “Bu kazada da Peker ipin ucunu göstererek bazı skandallara, suçlara işaret ediyor ve bizler bunun peşinde gittiğimizde çok daha devasa bi alana kapı açılacağını biliyoruz” diye ekledi. Hâkim kanının“herkesin devlet mafya ilişkisini bildiği” yönünde olduğunu belirten Aktan, toplumun aşağı yukarı neler döndüğünü bildiğini, fakat bilmek ve bir kanaate sahip olmakla kanıtlara sahip olmak arasında fark olduğunu vurguladı: “Elde kanıt olduğu zaman bunun hukuki sonuçları da olabilir. 1990’larda da o dönemin berbat yargı sistemine rağmen TBMM’de komisyon kuruldu, bunu davalar silsilesi takip etti, yüce divanlardan söz edildi. Şu anki fark, somut kanıtların dahi harekete geçirecek bir yargıyı bulamaması. Bu nedenle 1990’lardan daha zor bir durumdayız.”

“Peker konuşunca toplumun tüm kesimleri kulak kabarttı”

“Şimdiye kadar hep muhalefetin dilinden çeşitli iddialar düşük düzeyde de olsa dile getirilirken şu anda bütün bu suç ağının temel aktörlerinden biri konuşuyor” diyen Aktan, bu durumun hayati önemine dikkat çekti. Aktan, Susurluk döneminde Sedat Peker gibi itirafçı bir temel aktörün olmadığını hatırlatarak, bu aktörün konuşmasının milliyetçi muhafazakar kitleler açısından da bir kulak kabartıcı bir unsuru ortaya koyduğunu söyledi.  Bu iddiaların herhangi bir muhalefet milletvekili tarafından dile getirilmesi durumunda, karşıt toplumsal kesimlerin bunu duymayacağını anlatan Aktan, “Ki arada dile getirenler oluyordu. Sedat Peker konuşunca ise daha farklı toplumsal kesimlere etki edebilecek bir itiraflar silsilesiyle karşı karşıya oluyoruz” dedi.

“Çekirdek büzüştükçe bazı aktörler merkezin hudutlarının dışında kalıyor”

Aktan, bu tür kırılmaların devlet içindeki merkezi otoritenin sarsılmaya ya da “çekirdeğine doğru büzüşmeye başladığı dönemlerde” olduğunu öne sürdü: “Çekirdek büzüştükçe bazı aktörler merkezin hudutlarının dışında kalıyor, bu durumda merkeze yönelik itiraflarda da bulunabiliyorlar. Merkezi iktidar ekonomik siyasal ve toplumsal meseleler karşısında giderek büzüşüyor. Birincisi, bu toplumun artık hakikatleri öğrenmeye daha yakın olduğunu gösteriyor. İkincisi, merkezin de artık ahtapotun bütün kollarını kontrol altında tutamayacak kadar naçar durumda olduğunu gösteriyor.”  “Bu, mevcut iktidarın şu an içinde olduğu durumun çok önemli bir alameti. “Bu adam bu kadar tehlikeli ise niye küstürüp kaçırdılar ki? Bir kenarda idare edebilirlerdi ya da yakalayabilirlerdi,” denebilir. Ama belli ki mevcut merkezi otorite bu kadar yükü kaldıramıyor.” Sedat Peker’in eski bir aktör olduğunun tekrar altını çizen Aktan, 1990’lardan itibaren devletin derinliklerinde vazifelendirildiğini, işlediği suçların çoğunun bilinmediğini ve cezasız bırakıldığını belirtti: “Biz hangi suçlara bulaştığını tam olarak bilmiyoruz bile. Peker sadece bir tanık değil, eğer bu konuda bir dava açılacaksa bu suçların en önemli sanıklarından biri.” 

“Peker şimdiye kadar sadece iştirak ettiği ya da tanıklık ettiği küçük olayları anlatıyor”

Peker’in şimdiye kadar sadece iştirak ettiği ya da tanıklık ettiği küçük olayları anlattığını söyleyen gazeteci, Peker’in ideolojik ya da kültürel olarak demokratik, farklı etnik grupların, dini inançların, cinsel yönelimlerin eşit ve özgür bir biçimde yaşayabileceği bir ülke tahayyülüne sahip bir kişi olmadığını vurguladı: “Bilakis, Türk ağırlıklı, Sünni Hanefi mezhebinin baskın olduğu, diğerlerinin buna tabi olduğu bir rejimin tesisi için yıllarca kullanılmış. Onun davası ideolojik bir dava değil. Türkiye’yi demokratikleştirecek bir yüzleşmeye kapı aralamaya asla niyetli değil.” Aktan, Peker’in sistemin kendisiyle değil, sistemin içinde kendisini zora sokan aktörlerle sıkıntısı olduğunu anlattı: “Eski İçişleri Bakanı, yeni İçişleri Bakanı, bu kirlilikten süzülen paradan pay kapan birtakım iş insanları vesaire. Bu itirafnamesi de davalı olduğu, hesaplaşmak istediği kişiler üzerinden şekilleniyor; kesinlikle sistemle ilgili bir şikayeti yok. Eğer kendisi ekarte edilmek istenmeseydi bu sistemin vurucu aktörü olarak işlevselleştirilmeye hazır ve nazırdı. Nitekim verdiği mesaj hala bu, bir şeyler değişsin ve döneyim.”

“Muhalefetsizlik döneminde Peker’in itirafları herkeste heyecan yaratıyor”

“Temel mesele” olarak nitelediği muhalefet eksikliğine değinen Aktan, bu durumun muhalefet aktörlerinin suçu olmadığını, “ciddi faşizan bir sistem karşısında muhalefet yürütmenin çok zor olduğunu” belirtti. Bu “muhalefetsizlik döneminde” Peker ve itiraflarının herkeste ciddi bir heyecan yarattığına dikkat çekti: “İnsanlar hakikatleri bilmek ve kendilerinin bildiği hakikatlerin herkes tarafından bilinmesini istiyor. Bu heyecan yadırganacak bir şey değil; fakat Peker’den büyük beklentiye girmek büyük sapma olur.” “Bir anlaşma yapar tak diye susar ya da bugün söylediklerinin tam tersini söylemeye, muhalif aktörlere yönelmeye başlar” diyen Aktan, “Bu kez Peker’e dair heyecanınız öfke ve nefrete mi dönüşecek?” diye sordu. Aktan, kirliliğin aktörleri üzerinden değil, onların itiraflarını birer kanıta dönüştürerek demokrasi mücadelesi başlatıp sürdürmenin daha sağlıklı olacağını vurguladı ve şöyle konuştu: “Siz eğer bir demokrasiyi mücadeleyle kazanmamışsanız onu kaybettiğinizde de direnmezsiniz. Eğer siz demokrasi mücadelesi yürütmeden, mevcut iktidara karşı mücadele yürütmeden bir “hesaplaşma” içinde bulursanız kendinizi, o hesaplaşmayı başlatan aktörlerin yön değiştirmesi sizin karşı direncinizin de en az o kadar hızlı bir biçimde düşmesine sebep olur.”

“Kirliliğin üzerine ‘Kürt meselesi perdesi’ örtülünce toplum o perdeyi çekmiyor”

Kürt meselesinin devletin inşasından bu yana çözülmekten uzak bir mesele hâlinde tutulduğundan bahseden gazeteci Aktan, bu konuya ilişkin şunları söyledi: “Siyasal, ideolojik, etnik, ekonomik, kültürel boyutları olan bir mesele. Ekonomik derken, yalnızca Kürtlerin yoksullaştırılması değil, burada bir sömürü düzeni de son konusu. Bu sömürüden nemalanan çekirdek kadrolar var, ideolojik olarak her devrin muhaliflerinin bertaraf edilmesi için işlevselliştirilen seçilmiş bir düşman var. Bu kirliliğin üstüne de anca Kürt meselesi perdesini çektiğinizde toplum o perdeyi çekmemeye meyilli oluyor.” Meselenin toplumsallığına vurgu yapan Aktan, “Batıdaki Türklere bir anti Kürt’lük aşılandı, devlete yönelik her türlü kötülüğün, felaketin sebebinin Kürtler olacağı aşılandı. Dünyanın herhangi bir yerinde Kürtlerle ilgili bir canlanma olduğunda bu karşı korku canlandırılır” dedi. “Bunun üzerinden devlet içindeki suçlardan tutun da mülkiyet meselelerine, rantiyeye, suç örgütlerine, ideolojik gruplara… bütün bu geniş kirli devlet organizasyonu bunun üzerine bina edilir” diyen Aktan, bu doğrultuda Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı için onu öldürecek kişiye “bu adam PKK’li” dendiğini hatırlattı. Aktan, Kürt işadamlarının öldürülmesini uyuşturucu ticaretine bağlayanın bizatihi Sedat Peker olduğunu söyleyerek, 1990’larda öldürülen Kürt işadamlarının, öldürülen Kürt siyasetçilerin, gazetecilerin, sivillerin onda biri bile olmadığını anlattı: “Musa Anter de mi o yüzden öldürüldü? Mehmet Sincar milletvekili, önce Demirel tarafından uyarılıyor, sonra sokak ortasında bir infaz ediliyor. Sokak ortasında siyasetçiler, siviller, insan hakları savunucuları öldürüldü. Devlet bütün bu operasyonu yaparken aynı zamanda kendi kadrolarına da ‘öldürdüklerinizin malına çökebilirsiniz, parasını alabilirsiniz, onlardan haraç alabilirsiniz’ dedi.”

“Meselenin tek tek devlet içindeki kirli aktörlere indirgenmesi doğru değil”

“Bizim köyümüzde 1995 sonlarında Abdullah Canan Yüksekova’dan Hakkari’ye giderken yolda gözaltına alındı” diyen Aktan, “Sebebi şu, bizim köy boşaltılmış, askerler köye girmiş ve halkın evlerine girerek eşyalarını parçalamıştı. Canan ve birkaç kişi de şikayetçi olmuştu. Şikayetçi olanlar daha sonra çağrıldı ve ‘şikayetinizi geri çekin’ dendi. Canan, şikayetini geri çekmeyenlerdendi, iş adamıydı, varsıl bir adamdı” diye konuştu. Canan’ın gözaltına alındıktan sonra aylarca arandığını, çeşitli itirafçıların gelip küçük küçük bilgiler karşılığında aileden büyük paralar aldığını söyleyen Aktan, cenazesinin gözaltına alındığı yerin tersi istikamette, İran yolu üzerinde bulunduğunu anlattı: “İşkence edilerek öldürülmüştü. Muhtemelen öldürüldükten sonra bile türlü çıkar grupları gelip ‘yerini biliyoruz, bırakırız’ diye vaatte bulunarak aileden para aldılar.” Devletin bu tür operasyonlarından nemalanan, para kazanan, rant elde eden mafya ve girift karanlık grupların varlığını bir kez daha doğrulayan gazeteci Aktan, bu yüzden meselenin tek tek devlet içindeki kirli aktörlere indirgenmesinin doğru olmadığını tekrarladı: “Devlet sadece kirli ilişkileri için bu insanları kullandı.” Aktan, “Yarın bugünlere bakıldığında bütün bunlar somut birer delil olarak önümüzde duracak” diyerek sözlerine son verdi.
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.