Altanlar ve Ilıcak davası istinaf mahkemesinde

Altanlar ve Ilıcak davası istinaf mahkemesinde

Yazarlar Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak'ın Anayasa'yı ihlal ettikleri gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edildikleri davada istinaf duruşması başladı. İstanbul Bölge Adliyesi 2. Ceza Dairesi'ndegörülen duruşmada savcı, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Savcı Mustafa Öztürk, yazarların suçlamaya konu TV programında söyledikleri sözler ve yazılarının “soyut tehdit” olduğunu belirterek, cezanın onanmasını talep etti.

Yazarlar Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, kapatılan Zaman gazetesi görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, gazetenin marka pazarlama müdürü Yakup Şimşek ve Polis Akademisi eski öğretim görevlisi Şükrü Tuğrul Özşengül, 16 Şubat'ta İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “Anayasa'yı ihlal” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Yazarlara verilen cezanın gerekçesi kapatılan Can Erzincan TV'de katıldıkları yayında söyledikleri, yazıları ve kitaplarıydı. Zaman gazetesi çalışanları da gazetenin 2015 yılında yayınlanan sirenler çalarken gri tonlu şehrin kuş bakışı görüntüsü ve yeni doğmuş gülen bir bebek yüzünün yer aldığı reklam nedeniyle yargılanıyordu. Özşengül ise darbe girişimi gecesi katıldığı yayında söylediği sözler nedeniyle cezalandırıldı.

Gazetecilere ceza yağdıran hakim

Davaya ilişkin istinaf duruşması Kartal'da bulunan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi'nde görüldü. Duruşmaya girerken dava avukatlarının, sanık yakınlarının, izleyicilerin ve basın mensuplarının isimleri ve telefon numaraları kayıt altına alındı. Daire'ye başkanlık yapan hakim ise gazeteci Murat Aksoy ve müzisyen Atilla Taş'ın aralarında bulunduğu Gülen cemaatine yakın basın-yayın kurumlarında çalışan gazetecilere ceza yağdıran İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nin başkanı Taner Akıncı idi.

Aldandım” itirafı

Duruşmada ilk söz hakkı Nazlı Ilıcak'a verildi. Ilıcak, dava süreci boyunca yaptığı savunmanın aynını yaptı. Yerel mahkemeye sunduğu delillerin gözardı edildiğini belirten Ilıcak, “Benim babam 27 Mayıs kurbanı, Yassıada'da yattı. Ben askere düşman değilim ama askeri vesayete ve askeri müdahaleye karşıyım” dedi. Ilıcak, suçlama konusu olan Bugün gazetesinde yayımlanan Zekeriya Öz röportajı ile ilgili, “Röportajı süslemek için bir kar topu fotoğrafı çektirdik. O tarihte Öz terör örgütü üyesi değildi. Odatv operasyonu yapıldığında ben dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'i arayıp Öz hakkında soruşturma açılmasını istedim. Öz ile gazetecilik dışında yakından uzaktan alakam yoktur” dedi. Ilıcak Gülen cemaatinin hiçbir gazetesinde çalışmadığını savunarak, “Bugün gazetesinde çalıştım ama orası bir cemaat gazetesi değildi. Akın İpek'i sempatizan olarak biliyordum. Özgür Düşünce gazetesinde yazı yazmam suç konusu yapılmış. Bir gazetede yazı yazmak suç değildir. Orhan Kemal Cengiz de orada yazdı ve beraat etti. Bugün TV'de Hayko Bağdat da program yaptı ancak hakkında bir soruşturma yok” dedi. Cemaatin terör örgütü olduğunu 15 Temmuz’dan sonra anladığını belirten Ilıcak, “Güler yüz, tatlı kelam... Dini faaliyetleri beni cezbetti. Süleymancıların yurtlarına da sahip çıkmıştım zamanında. Aldandığımı itiraf ediyorum” dedi.

Manevi işkence

Mehmet Altan hakkında Anayasa Mahkemesi'nin tespit ettiği hak ihlali kararının kendisi için de emsal teşkil ettiğini kaydeden Ilıcak, “Zaman gazetesinin köşe yazarları tahliye edildi. Öncelikle beraatimi, bunu düşünmüyorsanız tahliyemi talep ediyorum. Mağdur görünmek istemem fakat gerçekten çok yoruldum. 74 yaşındayım 2 soğuk kışı cezaevinde geçirdim. Şerefli bir gazeteciyim. Cumhuriyet tarihinde bu yaşta olup 2 yıldan fazla cezaevinde kalan gazeteci yok. Kendime bakamadığımı görüyorum. İşkence yok ama manevi işkence var” dedi. Ilıcak savunmasını gözyaşlarıyla tamamladı.

Ilıcak'tan sonra söz alan Zaman gazetesi görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, şunları söyledi:

Görsel tasarımcıyım, hayatımda reklam filmi çekmedim. Gülen bebek reklamının hazırlığında yer almadım. Onay toplantısına son anda davet edildim ve müsait olduğum için katıldım. Darbeye bilfiil katılan hiçbir asker bu reklamdan talimat aldığını söyledi mi? Savcının, iddiayı ispatlamak için böyle birisini bulması gerekmez mi?”

Mahkeme Anayasa'yı çiğnedi”

Yazıcı'nın savunmasının ardından öğle arası verildi. Aradan sonra tutuksuz yargılanan Mehmet Altan'a söz hakkı verildi. Altan hakkında Anayasa Mahkemesi, 11 Ocak 2018’de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermişti. Bu karara rağmen yerel mahkeme Altan'ı tahliye etmemişti. 20 Mart 2018’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Altan’ın “özgürlük ve güvenlik hakkı” ile “ifade özgürlüğü” hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Yerel mahkeme bu defa da dosyadan el çektiğini belirterek tahliye ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına hükmetti. Altan, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından 27 Haziran'da tahliye edilmişti. Altan, savunmasında bu süreci anlatarak, yerel mahkemenin Anayasa'yı çiğneyerek suç işlediğini söyledi ve “Bu suçu işleyebilen bir mahkemenin verdiği hüküm ne kadar ciddiye alınabilir” diye sordu. Bu mahkemenin kararına göre yazı yazıp konuşarak cebir ve şiddet kullandığını belirten Altan, “Manevî cebir yoluyla idamlık suç işlemişim. Türk hukukunda manevî cebir diye bir suç var mı? Hayır. Yassıada Mahkemeleri'nde vardı. Manevî cebir kavramı Avrupa'da faşizmin, Türkiye'de 27 Mayıs darbesinin ürünüdür. Tedavülden kalkmıştır” dedi.

Altan'ın ardından savunma sırası Polis Akademisi eski öğretim görevlisi Şükrü Tuğrul Özşengül'e geçti. Özşengül, “Samanyolu TV’ye 14 Temmuz’da Fransa Nice’de meydana gelen terör saldırısını yorumlamak için bağlandım. Yayın sırasında yaşananlarla ilgili bir soru soruldu. Ne olduğunu bilmiyordum, öğrenince şok oldum. Çok üzgün olduğumu belirttim. O gece başımıza böyle bir felaket gelmesinden hükümeti sorumlu tuttum, hâlâ da tutuyorum. Bu, anayasal hakkım” dedi. Özşengül'den sonra Zaman gazetesi marka pazarlama müdürü Yakup Şimşek söz aldı. Şimşek de, “Kendimi iki yıldır bir tiyatro oyununda hissediyorum. Zaman gazetesinde sadece ekmeğimin peşindeydim. Başka da hiçbir faaliyetim olmamıştır. Söz konusu reklam filmi hakkında ne RTÜK ne de reklam özdenetim kurulundan bir itiraz geldi. Bense sadece bu işin kâtibiydim” dedi.

Ahmet Altan'ın savunması

Duruşmada son olarak Ahmet Altan'a söz hakkı verildi. Altan'ın savunmasından satır başları şöyle:

“Mahkemeye göre biz silahlı bir askeri darbeye "manevi cebir" uygulayarak iştirak etmişiz. Yargıçlara göre bunun kanıtı "Balyoz darbe planının gerçekliğine hâlâ inanmakta" olmamdır. İnanç, maddi olmayan, somut olmayan, somut bir kanıta dayanmayandır.

Ceza yasamızda "manevi cebir" diye bir suç yoktur. Bizi mahkum eden mahkeme olmayan bir suç uydurmuştur. Herhangi bir şeye "inanmak" Engizisyon mahkemeleri ortadan kalktığından beri Türkiye de dahil hiçbir yerde "suç" olarak kabul edilmemektedir.

Eğer "Balyoz darbe planının varlığına inanmak" suç olsaydı, Balyoz darbe planının varlığına inanan ve bu nedenle Balyoz sanıklarının cezalandırılmasını isteyen Yargıtay Başsavcısının da ağırlaştırılmış müebbete çarptırılması gerekirdi.

Bizim gerçekleştirdiğimiz somut bir eylem yok, dava dosyasında yazıldığı türden suçları belirleyen kanun maddesi yok, haliyle kanıt da yok. Bu nasıl bir dava? Biz olmayan bir davada yargılanıp, olmayan bir davada mahkûm olduk. 

Bizim davada, hukuku ve adaleti temsil eden yargıçlar değil, biz sanıklardık. Eğer bir mahkemede hukuku ve adaleti yargıçlar değil de sanıklar temsil ediyorsa o ülkede yargı çöker, devlet de yıkılır.

Bizim davada, hukuku ve adaleti temsil eden yargıçlar değil, biz sanıklardık. Bir ülke düşünün ki sanıklar hakimlerden daha haklı. Eğer bir mahkemede hukuku ve adaleti yargıçlar değil de sanıklar temsil ediyorsa o ülkede yargı çöker, devlet de yıkılır.
Şimdi yaşanan bu hukuksuzluğun yeniden değerlendirileceği bir aşamadayız. Yargıdaki bu çöküntüyü tamir etmek sizin elinizde.

Hukuka, yasaya ve Anayasa’ya uygun bir biçimde suç olan eylemi tarif edin, bu eylemi suç kabul eden kanun maddesini gösterin ve bu eylemin gerçekleştiğini belirleyen somut kanıtı ortaya koyun.”

Mütalaa: “Soyut tehdit var”

Altan'ın sözlerini tamamlamasının ardından avukatlar soruşturmanın genişletilmesine ilişkin taleplerde bulundu. Heyetin taleplerle ilgili görüşünü sorduğu duruşması savcısı taleplerin reddedilmesini istedi. Heyet de talepleri reddetti ve savcıya esas hakkındaki görüşünü sordu. Görüşünü açıklayan savcı, sanıkların “soyut tehdit olmakla birlikte icra aşamasına geçtiklerini” belirterek “Anayasa'yı ihlal” suçundan verilen cezanın onanmasını istedi. Savcı, sanıkların dile getirdikleri görüşlerinin, insanların darbe tehlikesi ile kişilerin hayat haklarına, vücut dokunulmazlıklarına, can ve mal varlıklarına önemli ölçüde zarar vermek yönünde tehdit ve şantaj olduğunu iddia ederek, bunun da Anayasa’yı ihlal suçunun cebir ve şiddet unsuru olduğunu öne sürdü. Savcının mütalaasının ardından heyet, esas hakkındaki savunmaların alınması için duruşmayı 2 Ekim saat 10.00'a erteledi.

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.