Köşe Yazıları

Otobüsten çizmeye: Kim eleştiriliyor, medya ne istiyor?

Otobüsten çizmeye: Kim eleştiriliyor, medya ne istiyor?
CANAN KAYA
Yıl 2013… Avcılar’da bölgesel yayın yapan bir gazetede politika muhabiriyim. Türkiye 2014 yerel seçimlerine hazırlanıyor ve İstanbul’un üçüncü bölge ilçelerindeki siyasetçilerin çalışmalarını yakından takip ediyorum. O dönem CHP Beylikdüzü İlçe Başkanlığı görevinden yeni ayrılmış olan Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’na aday. Üçüncü bölgedeki adayların genel olarak birçoğunun iddialı olduğu bir süreç ama açıkçası İmamoğlu o dönemlerde de en merak edilen profil olarak öne çıkıyor ve basına mesafeli oluşu da haliyle bu merakı tetikliyordu. Medyaya yönelik mesafeli yaklaşımını yanlış bulduğumuzu ilettiğimiz İmamoğlu, kısa süre sonra eleştirilerimizi dikkate alarak bu tavrından vazgeçiyor ve gazetecilerin takdirini topluyordu.

Medyanın denetim görevi yaptığı unutuldu

Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildiği günden itibaren İstanbul’un üçüncü bölgesinde oldukça popüler olan İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini kazanmasının ardından, artık tüm Türkiye’nin tanıdığı bir siyasi figür haline geldi. Keza Beylikdüzü’nde olduğu gibi, İstanbul’un genelinde de genç ve çağdaş bir siyasetçinin sunduğu dinamizm, bir önceki dönemde yapılan talan ve hataların ardından kente soluk aldırdı. Ancak doğru yapılan şeylerin yanında hatalar da oldu. İşte, basının görevi de bu hatalara dikkat çekerek kurumları, devlet yöneticilerini, siyasetçileri ve bürokratları denetlemektir. Günümüzde unutulan şey de basının denetim görevi yapıyor olmasıdır. Gelelim bugün medyanın İmamoğlu’na yönelttiği eleştirilere ve alınan yanıtlara… İstanbul’da 9 Temmuz günü başlayan sağanak yağış, Esenyurt ilçesinde sele yol açınca birçok vatandaşın evini su bastı. Bölgeye ilk olarak İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gitti. O sırada gözler İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu’nu aradı. Ancak kısa bir süre sonra İmamoğlu’nun tatilde olduğu ortaya çıktı. İşte tam da bu noktada medyadan art arda eleştiriler yükselmeye başladı. İlk eleştiriyi Twitter’dan Deutsche Welle Türkçe muhabiri Alican Uludağ yaptı ve “Peki, evleri su basmışken; tatili yarıda kesip dönmüş mü, çizmeleri giyip çamurlu sokaklara girmiş mi? Hayır. Burada bir sorun yok mu?” diye sordu. Aynı gün FOX Ana Haber sunucusu Burak Birsen, haber bülteninde "Şu an tatil yapıyorsunuz, keyfiniz yerinde. Ama inanın İstanbullular keyifli bir bayram geçirmiyor” ifadeleriyle İmamoğlu’nu sert bir şekilde eleştirdi. Gazeteci Alican Uludağ, bir süre sonra Twitter’da İBB’ye yakın hesaplar tarafından büyük bir saldırıya uğradı. Hatta iktidarın çok sayıda dava açtığı bir gazeteci olmasına rağmen, AKP’li olmakla suçlandı. FOX sunucusuna yönelik saldırılar ise daha şiddetliydi. Sunucu sosyal medyada linç edilirken, kanalın İmamoğlu’na operasyon çektiği iddia edildi. Yani medyanın eleştirisi, bir saldırı olarak algılandı ve saldırıyla karşılık verildi.

Tepkiler İmamoğlunun şahsına yönelik değil, makamına yönelikti

İmamoğlu ise önceki gün Saraçhane’de düzenlediği basın toplantısında bu eleştirilere yanıt verirken, daha önceki tavrını sürdürüyor ve kendisine yönelik bir saldırı yapıldığını ima ediyordu. Eleştirilerin kaynağının ise AKP’nin yarattığı “tek adam” anlayışından beslendiğini söylüyordu. Halbuki gazetecilerin eleştirisi İmamoğlu’nun şahsına değil, temsil ettiği makama yönelikti. Yani o makamın getirdiği sorumlulukları hatırlatmak amacıyla yapılmıştı. Daha önceki tepkilerde olduğu gibi bu olayda da İmamoğlu’nun gözden kaçırdığı en önemli nokta buydu. Mesela İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinde bir otobüsün içinde Türkiye medyasına büyük ölçüde zarar vermiş olan Nagehan Alçı ve Ertuğrul Özkök ile birlikte poz vermesi, İmamoğlu’na saldırmak amacıyla mı tepki çekmişti, yoksa medyanın AKP döneminde maruz kaldığı zulmü destekleyen kalemşörlerin önümüzdeki süreçte yeni bir dizayn aktörü olarak karşımıza çıkmalarını engellemek için miydi? Acaba İmamoğlu ya da o dönemki sözcüsü Murat Ongun, o fotoğrafın işsiz bırakılan, gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevine gönderilen, hakkında davalar açılan gazetecilere ne hissettirdiği konusunda bir empati kurabilmişler midir? Üzülerek söylemem gerekiyor ki bugünkü eleştirilere verilen yanıtlara bakıldığında, bir arpa boyu kadar yol alınamamış.

Medya eleştirisi’ deyip geçmemek lazım

Hatırlarsanız o günlerde Ongun, gazeteci İsmail Küçükkaya’ya yaptığı açıklamada “Topu topu 200-300 kişilik medya eleştirisi” diyerek eleştirileri önemsemediğini söylemişti. Halbuki “medya eleştirisi” denilerek hafife alınan olgu, 2013-2014 yıllarında İmamoğlu’nun siyasi geçmişine artı puan olarak yazılmıştı. Peki biz gazeteciler, neyi eleştiriyoruz ve ne için mücadele ediyoruz? Kuşkusuz AKP’nin ve ondan önceki iktidarların medyaya verdikleri zararı, muhalefetin yeniden inşa etme vaadinde bulunduğu ‘demokratik Türkiye’ ortamında görmek istemiyoruz. Hoşlarına gitmeyen bir yazı okuduklarında veya bir söylem duyduklarında bizlere parmak sallayan, kanal ya da gazete patronlarını arayan yöneticiler görmeyi hiç ama hiç arzu etmiyoruz. Aksi halde gazetecilerin konuştuklarını, yazdıklarını bir saldırı olarak gören siyasetçilerin, basın toplantıları ya da meydanlarda demokrasi ve basın özgürlüğü adına söyledikleri, 20 yıl önce duyduğumuz bir masaldan ibaret olmaktan öteye geçemez.
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.