Haberler

9 yıldır cezasızlıkla mücadele: Gökhan Biçici Davası

9 yıldır cezasızlıkla mücadele: Gökhan Biçici Davası
ÇİÇEK TAHAOĞLU
Gezi Direnişi'nin üzerinden tam dokuz yıl geçse de, bazı görüntüler sonsuza kadar hafızalara kazındı. Gazeteci Gökhan Biçici’nin güpegündüz, etraftakilerin şaşkın bakışları ve tepkileri arasında, dört polis tarafından karga tulumba yerlerde sürüklenerek gözaltına alındığı fotoğraf da bu görüntülerden biri. Gazeteci Biçici, o gün yaşadıklarını mahkemeye taşımak için 2013’ten beri mücadele ediyor. Polislerin yargılandığı kamu davası ise ancak 2022’de açıldı. Savcılık ise daha ilk duruşmada, zaman aşımı gerekçesiyle davanın düşmesi yönünde mütalaa verdi. Çünkü sanıklara yöneltilen “zor kullanma yetkisine ilişkin sınırların aşılması”, “hakaret” ve “basit yaralama” suçlarının zaman aşımı süresi Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre sekiz yıl. Gazeteci Biçici ile avukatı Metin İriz, en başından beri sanıkların “işkence” suçlamasıyla yargılanması gerektiğini söylerken, dosyanın Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesini talep ediyor. Beş çevik kuvvet polisinin yargılandığı davanın ikinci duruşması ise bugün İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Sanıklardan hiçbirinin katılmadığı bu duruşmada, savcı zaman aşımı yönündeki mütalaasını geri çekti ve kovuşturmaya devam edilmesini istedi. Israrla duruşmaya gelmeyen bir sanık polis hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar veren mahkeme, davanın bir sonraki duruşması için 22 Kasım’a gün verdi.

‘Yeterli delil olmadığı’ gerekçesiyle soruşturma kapatılmıştı

16 Haziran 2013’te, Gezi Direnişi devam ederken, Biçici Şişli’de haber takip ettiği sırada darp edilerek gözaltına alındı, boynundaki basın kartı polisler tarafından kopartıldı, kaskı ve gaz maskesi parçalandı, kaşı yarıldı. Saatlerce yaralı ve elleri ters kelepçeli biçimde gözaltında tutuldu. O sırada Biçici, daha sonra bir OHAL KHK’sı ile ekranları karartılacak İMC TV’de çalışıyordu. Biçici’nin şikayeti üzerine açılan soruşturma, “yeterli delil olmadığı” ve “faillerin tespit edilemediği” gerekçesiyle takipsizlikle sonuçlandı. Biçici’nin İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliğine yaptığı itiraz da reddedildi. Polis memurları hakkında açılan disiplin soruşturması da aynı gerekçeyle kapandı. Oysa, etraftaki insanlar tarafından çekilen, dört polis memurunun Biçici’yi kolları ve bacaklarından tutarak yerde sürükledikleri görüntüler sosyal medyada binlerce kez paylaşılmıştı. Biçici şikayet dilekçesinde de “kendisini darp eden polisleri teşhis edebileceğini, kendisini en fazla darp eden kolluk görevlilerinin Çevik Kuvvet ekibinin gaz silahı kullanmaktan sorumlu iki kolluk görevlisi olduğunu” belirtiyordu.

AYM: ‘İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali’

Yerel mahkemeden bir sonuç alamayan Biçici, Anayasa Mahkemesine başvurdu. Biçici, saatler süren gözaltında polislerin kendisine küfür ve tehdit ettiğini, coplarla ve tekmelerle darp ettiğini belirtti. İşkenceye maruz kaldığını ve gazeteci olmasına rağmen gördüğü bu muamelenin halkın haber alma hakkını da ihlal ettiğini ifade etti. AYM, Eylül 2021’de verdiği kararda, Biçici’nin “polis memurları tarafından cop ve tekme ile darp edildiğinin anlaşıldığını” belirtti. Polislerin Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağını ihlal ettiğine” ve Biçici’nin Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan “ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine” hükmetti. Bu kararla birlikte, dokuz senedir süren hukuk mücadelesi sonunda bir kamu davasına dönüştü. 16 Haziran 2013’te yaşanan bu olayla ilgili iddianame ancak 19 Nisan 2022’de hazırlanmıştı.

Avukat İriz: Dosyanın ağır cezaya gitmesi gerek

İlk duruşma 30 Haziran 2022’de görüldü. Duruşmaya sanıklardan sadece bir tanesi katıldı. Salonda tek bir sanık avukatı bile hazır bulunmuyordu. Biçici mahkemeye verdiği beyanda, o gün maruz bırakıldığı kötü muameleyi ve gazeteci olarak görevinin yapılmasına engel olunduğunu anlattı. Sanıkların kendisine yönelik “Bunu alın, apartmana sokun, işini bitirin”, “Seni öldürürdük ama yeri değil burası” ve benzer tehditlerini de mahkemeye aktardı. Avukat İriz, sanıkların eyleminin “işkence” olduğunu söylerken, suç vasfının değiştirilerek dosyanın ağır ceza mahkemesine gönderilmesini talep etti.

Biçici: Gazeteciliğe yönelik sistematik bir tutumun yansımasıdır

Biçici dokuz sene sonra görülen o ilk duruşmada şöyle diyordu: “Görevimi yaparken maruz kaldığım şiddet ve gözaltı süreci 16 Haziran 2013’te yani tam dokuz yıl önce yaşandı. Bu durum bile o esnada bana yapılan şiddet ve işkencenin aslında hala devam ettiğinin bir göstergesi. Çünkü dokuz yıldır böylesine açık, video ve fotoğraflarla belgeli bir suçun faillerinin hala yargılanmamış olması ve sorumluların cezalandırılmamış olması bir hak ihlalidir. Bu sadece bana yönelik bir hak ihlali değil, icra ettiğim meslek olan gazeteciliğe yönelik sistematik bir tutumun yansımasıdır.” Mütalaasını açıklayan duruşma savcısı Mehmet Yeşilkaya ise sekiz senelik zaman aşımı süresinin dolduğunu söyleyerek davanın düşürülmesini talep etti.

Sanıklar ve avukatları ikinci duruşmada da yoktu

Bugün görülen ikinci duruşmada, avukat İriz, dosyanın en başından beri TCK 94’te tanımlanan “işkence” iddiasıyla yürütüldüğünü, AYM’nin kararının da bu yönde olduğunu hatırlattı. Bir sonraki duruşmada tanık dinletme talebinde bulundu. Savcı Yeşilkaya da zaman aşımına yönelik mütalaasını değiştirdi; bazı sanıklar açısından zaman aşımını kesen sebepler bulunduğunu, bu nedenle kovuşturmaya devam edilmesi gerektiğini ifade etti. Gazeteci Biçici’nin kendisine destek vermek üzere gelen MLSA avukatları dahil üç avukatla katıldığı bugünkü duruşmaya, hiçbir sanık ya da sanık avukatı katılmadı.

Gazetecinin şikayetçi; polisin sanık olduğu nadir durumlar

Biçici’nin ilk duruşmada belirttiği gibi; bu sadece ona yönelen kişisel bir durum değil, gazeteciliğe yönelik sistematik bir tutumun yansıması. Gazeteciler toplumsal olayları takip ederken, haberleştirdikleri polis şiddetinin bir anda öznesi de olabiliyor. Genellikle de şiddeti haberleştirmelerine engel olmak için gözaltına alınıyorlar. Sahada çok sık karşılaşılan polis şiddeti olayları ise nadiren davaya dönüşüyor. Bu da genellikle AYM kararıyla mümkün oluyor. Gazetecilerin davacı, polis memurlarının sanık konumunda olması adliyelerde ender rastlanan bir doğa olayı olsa da, bu davaların hepsinde benzer şeylere tanık oluyoruz. Sanık polislerin duruşmalara katılmaması, katıldıklarında da asla sanık gibi davranmamaları, davaların ağır ceza değil, asliye ceza mahkemelerinde görülmesi, sanıkların önlerine sunulan delillere, mahkeme salonunda izletilen videolara rağmen suçlamaları bütünüyle inkar etmesi, savcının o ya da şu gerekçeyle ceza vermeye gerek olmadığına dair mütalaası ve kapanış. Özgür Gündem baskınında gazetecileri gözaltına alan ve darp eden polislere açılan davada da, gazeteci Beyza Kural’ı haber takibindeyken gözaltına alan polislere açılan dava da bu sahnelere şahit oluyoruz. Ama her şeye rağmen, gazetecilerin yıllarca sabırla sürdürdükleri bu hukuki mücadeleler, süregelen cezasızlığa karşı önemli bir potansiyel taşıyor. Hesap verilebilirlik ilkesinin bir hayal değil, bir gereklilik olduğunu tarihe not düşüyor.
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.