Haberler

Abdurrahman Gök’e yönelik dava: Güneşin altında yargısız infaz

Abdurrahman Gök’e yönelik dava: Güneşin altında yargısız infaz
BARIŞ ALTINTAŞ ve gökçer tahincioğlu
21 Mart 2017’de Diyarbakır’daki Newroz kutlamasına katılan 23 yaşındaki Kemal Kurkut’un hayatı bir polis memurunun kurşunuyla nedensizce elinden alındı. Kurkut’u öldüren polis memuru, genci canlı bomba olma ihtimali üzerine vurduğunu söyledi. Polis memuru, bunu söylerken gazeteci Abdurrahman Gök’ün o anları kare kare belgelediğini bilmiyordu. Kurkut’un kısa hayatının son dakikalarını gösteren sekiz karede gencin üzerinin çıplak olduğu görülüyordu. Fotoğraflar, masum bir gencin öldürülüşünü tüm dünyanın gözleri önüne serdi. Ancak failler cezasız bırakıldı. Suçlanan polis memuru beraat etti. Yargının hedefinde ise Kurkut’un öldürüldüğü koşulları öğrenmemizi mümkün kılan gazeteci Gök vardı. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olan Gök, 18 yıldır gazetecilik yapıyor. Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) Batman, Ankara, İstanbul, Van ve Diyarbakır’da muhabir, bölge haber şefi, editör ve haber müdürü olarak çalışan gazetecinin İran, Irak ve Suriye’de savaş muhabirliği deneyimi var. Halen Mezopotamya Ajansı’nda editör olarak çalışan Gök, kendisine ve diğer gazetecilere yönelik davalarda hukuki bir bağlam olmadığını söylüyor: “İktidar, tamamen baskı kurma amacıyla ‘örgüt üyeliği’, ‘örgüt propagandası’ gibi maddelerle mesleğini icra etmeye çalışanları baskı altında tutmaya çalışıyor. Bu baskının sonucunda da yüzlerce gazeteci sürgüne gitmek zorunda kaldı, onlarcası şu an tutuklu ve benim gibi birçok gazeteci de onlarca yıllık ceza tehditleriyle karşı karşıya” Kurkut fotoğrafları sonrasında 2018’de gözaltına alındığını söyleyen Gök, bu soruşturmanın takipsizlik ile sonuçlandığını söylüyor. Ancak sonrasında üzerindeki baskı bitmemiş. Farklı suçlamalar gerekçe gösterilerek ‘örgüt üyeliği ve propagandası’ suçlaması 2020 yılında iddianameye dönüşerek önüne konulmuş. Gök’ün bu davada 20 yıl hapsi isteniyor. Ocak 2022’de Gök’e halihazırda yargılandığı davanın iddianamesinde olmayan sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek bir dava daha açıldı. Gök’ün 7,5 yıla kadar hapis istemi ile yargılandığı yeni dava, görülmeye devam edilen dava ile birleştirildi. Davalarda kendisine yöneltilen tüm suçlamaların gazetecilik faaliyetleriyle ilgili olduğunun altını çizen Gök, “Bunlarla ceza verilemeyeceği düşünüldüğünden olacak ki bir gizli tanık ortaya attılar ve bu gizli tanığa göre Kemal Kurkut örgüt üyesi idi, ben de örgüt talimatıyla o gün orada bulunuyordum ve talimatla o infazın fotoğraflarını çekmiştim” diyor. Photo: İsmail Özgür Zeren Gök, bu kurgudaki mantığa göre hem polisin hem de açıklamayı yapan valinin örgüt talimatıyla hareket etmiş olması gerektiğini söylüyor. Elbette, böyle bir yargılamadan ne çıkacağını kestirmek zor. Gök, bu duruma bir örnek veriyor: “Düşünün; son duruşmada savcının mütalaasını sunacağını bekliyorduk ancak savcı mütalaasını sunmadı ve iki haber fotoğrafım için daha suç duyurusunda bulundu. Biri Kobanê savaşı sırasında toprağını savunan ve daha sonra yaşamını yitiren bir babanın fotoğrafı, biri de Rakka operasyonu sırasında çektiğim bir fotoğraf.” Gök, yargıyla oldukça yakından tanışıyor. 2004’te muhabirliğe başladığı dönemden beri hakkında 20’den fazla dava açılan gazeteci, hem ev baskınlarında hem de haber takibi sırasında defalarca gözaltına alındı. 2004’ten 2008’e kadar açılan davaların neredeyse tamamı Terörle Mücadele Kanunu’nda (TMK) yapılan yasa değişikliğiyle düştüyse de 23 Mart 2009’da Siirt’te Newroz kutlaması sonrası gözaltına alınıp tutuklanan Gök, sekiz ay Siirt Cezaevinde kaldığını anlatıyor. Kurkut infazını fotoğraflaması ise Gök’e yönelik baskıların yeniden artmasına sebep oldu. Fotoğraflar sonrası yaşanan süreci anlatan gazeteci “İki defa evim basıldı, hakkımda üç defa soruşturma açıldı. İki tanesi takipsizlikle sonuçlandı. Bir tanesi davaya dönüştü ve 20 yılla yargılanıyorum şu an. Bu soruşturmalar sırasında 2011’den beri telefonumun dinlendiği ve dinlenme kararının her defasında yenilendiğini öğrendim” diyor. Türkiye’de gazetecilere sıklıkla terör suçlamaları yöneltiliyor. Bu davalarda suç unsuru olarak genellikle Anayasa’nın 26. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile garanti altına alınan ifade özgürlüğü hakkı sınırları içinde kalan haber metinleri veya görselleri, sosyal medya paylaşımları veya açıklamalar kullanıyor. Örneğin, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) Haziran 2018 ve Temmuz 2021’den beri izlediği ve gazeteci, aktivist ve akademisyenlere yönelik açılan 372 davanın %74’ünde suçlamalara temel olarak haber yayımlamak, fotoğraf ve görsel paylaşmak, söyleşi yapmak, sosyal medyada haber paylaşmak gibi gazetecilik faaliyetleri konu edildi. Gazeteci Gök’ün de bugüne kadar TMK ve TCK’da yer alan terörle ilgili birçok suçlamaya maruz kalması şaşırtıcı değil: “Delil olarak da çektiğim fotoğraflar, haber notları, haber kaynakları ile yapılan telefon konuşmaları, evimdeki kitaplar, arşiv olarak evimde tuttuğum ve haklarında toplatma kararı olmayan gazete küpürleri…” Bu davalar, Gök’ün hem özel hem mesleki hayatını etkiliyor: “Ailemi kaygılandırıyor. Yine her ev baskınında gazeteciliğe dair tuttuğum arşivlere el konulduğu için, neredeyse evimde artık gazeteciliğin olmazsa olmazı olan dijital materyalleri ve arşivimi bulundurmamama neden oluyor.” Peki yargının silahlaşmasına giden yolda gazetecilerin kurumlarından veya meslektaşlarından destek görmesi nasıl bir fark yaratıyor? “Gazeteci, herhangi bir çıkar gözetmeksizin kamu yararına faaliyet gösterir ve bunu yaparken her türlü riski göze alır. Başına herhangi bir şey geldiğinde de kendisiyle dayanışma gazeteci için en büyük dayanak noktası olur ve bundan güç alarak mesleğini icra etmeyi sürdürür. Ancak yaptığı haberler nedeniyle davalara muhatap olduğunda ve bir yalnızlığa mahkum edildiğinde hem mesleğine olan inancı sarsılabilir, hem de haber alma haklarını gözettiği topluma karşı bir burukluk hissedip geri çekilebilir. İşte o zaman gücü elinde bulunduranlarda davaların sonuç alıcı bir yol olduğu duygusu güçlenir. Bundan sonra da yargı cenderesi neredeyse her gazeteci üzerinde uygulanmaya başlanır. Nitekim ülkemizde şu an durum maalesef biraz bundan ibaret.”

"Mesleğimi yapmaktan geri durmama neden olacak kadar etkili olmadı"

Halihazırda Gök hakkında Yargıtay’da devam eden dört dosya var. Kemal Kurkut’un ölümü sonrası açılan dava ise devam ediyor. Mahkemeler hukuk varmış gibi hareket ederse, kendisine karşı kullanılan delillerle bir ceza almayacağını biliyor Gök: “Ancak Türkiye’de yargının bağımsız olmaması, haberciler için asıl sorunu oluşturuyor. Örneğin 2009’da Siirt’te gözaltına alınırken işkenceye maruz kaldım. Gördüğüm şiddet sonucu baygınlık geçirdim. Saçımı yoldular ve ben savcının huzuruna çıktığımda bunların tamamını gösterdim.” Gök’e yapılan işkence Adli Tıp tarafından belgelenmesine rağmen tutuklanan Gök, kendisinin polise şiddet uyguladığı yönünde bir davaya maruz kaldı ve para cezasına çarptırıldı: “Bu ve bundan sonra maruz kaldığım tüm davalarda yargının bağımsız olmadığı duygusu bende daha fazla güçlendi. Bütün bunlar üzerimde baskı hissetmeme neden oldu ama bu baskı mesleğimi yapmaktan geri durmama neden olacak kadar etkili olmadı.”
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.