Arşiv

Ayşegül Doğan ile yargılandığı davayı konuştuk: “İddianamede elle tutulur delil yok”

Ayşegül Doğan ile yargılandığı davayı konuştuk: “İddianamede elle tutulur delil yok”
MLSA TV’de bu hafta Soner Şimşek’in konuğu İMC TV’de beraber çalıştığı meslektaşı gazeteci Ayşegül Doğan oldu. Şimşek, Doğan hakkında gazetecilik faaliyetleri gerekçe gösterilerek açılan davanın gidişatını ve öne sürülen delilleri konuştu. KHK ile kapatılan İMC TV’nin Program Koordinatörü olan Doğan hakkında Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) yönelik operasyon kapsamında haber kaynaklarıyla yaptığı görüşmeler ve haber takibi için katıldığı etkinlikler gerekçe gösterilerek “örgüt kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla dava açılmıştı. Davanın son duruşmasında gazeteci için “örgüt üyeliği” suçu uyarınca 15 yıla kadar hapis cezası talep edilmişti. [embed]https://youtu.be/1nzN3PPXcmI[/embed] Doğan, karar duruşması 7 Aralık Pazartesi günü Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek olan davayla ilgili, “Neden yargılandığım sorusuna ben de yanıt bulamıyorum,” dedi. Davanın “örgüt kurmak ve yönetmek,” suçlamasıyla açıldığını, savcının ise son duruşmada “örgüt üyeliği” suçundan ceza istediğini ifade eden Doğan, iddianamede yer alan delillere değindi:  “Delil sayılacak bir şey yok. Gıyabımda yapılan birtakım konuşmaların, ortam dinlemelerinin tape’leri var. Örneğin İMC TV’deki editör arkadaşlarımızdan biriyle gündeme ve yayına çağrılabilecek konuklara dair yaptığımız bir telefon görüşmesi suç delili diye iddianameye konmuş. Bu arada sekiz sene önceki konuşmalar ve ortam dinlemelerinden bahsediyoruz.” 

“Dönemin Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı da oradaydı”

DTK’nin Diyarbakır’daki bir toplantısına gazeteci olarak katılmasının da iddianamede delil olarak sunulduğunu belirten Doğan, “Dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İçişleri Bakanı dahil pek çok yetkili oradaydı. Ben İMC TV’yi temsilen davet edilmiş bir gazeteci olarak içerideydim” diye konuştu. Bu doğrultuda “Eğer ben DTK yöneticisi ya da üyesi olsaydım neden o gün o toplantıya İMC TV’yi temsilen gazeteci olarak katıldım?” diye soran Doğan, kanalın sıkı kurumsal kuralları olduğunu, ekrana çıkmak için herhangi bir partide ya da siyasi örgütlenme içinde yer almamak gerektiğini ekledi. DTK binasına dair dinleme kararlarını veren savcıların ya FETÖ suçlamasıyla cezaevinde ya da yurt dışında olduklarını hatırlatan Doğan, “Bu soruşturmalar bunca zaman sonra neden şimdi açılıyor? Bunun içinde bulunduğumuz siyasi iklimle alakası olduğunu düşünüyorum” dedi. Şimşek ile beraber çalıştıkları İMC TV’nin kapanmasının da siyasi iklimle alakası olduğunu vurgulayan Doğan, hakkında hazırlanan iddianamedeki diğer bir ‘delil’e ilişkin ise şöyle konuştu: “Erbil’deki Kürt Kadın Konferansını takip etmem de iddianamede. Konferansı ilk takip edişimde bianet’e bir yazı yazmıştım, ikinci seferinde ise İMC TV adına takip ettim. Ama freelance olarak da takip edebilirdim, bunu ispat külfetiyle karşı karşıya bırakılmak, gazeteciliğimi bazı kurumlara teyit ettirmek zorunda kalmak çok rahatsız edici.” 

“Gazetecilik kart veya sözleşmeyle ölçülebilen bir şey değil”

Sarı basın kartı almaya hak kazandığını ancak çalıştığı kurumun kapatılıyor olması gerekçesiyle kartın kendisine verilmediğini söyleyen Doğan, “Bu karar bana imzalı bir yazı ile de iletildi. Yine de bir müzekkere ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na gazeteci olup olmadığımın sorulmasına karar verildi. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun kartına sahibim, ama ben gazeteci olup olmadığımı mahkemeye kart ile ibraz etmek zorunda kalmamalıyım” dedi. Doğan, gazeteciliğin kart veya sözleşmelerle ölçülebilen bir şey olmadığını belirtti.

“784 gün boyunca aralıksız bir şekilde usulsüzce dinlenmişim”

İddianamede, kendisine ait olmadığı çok belli olan bir ses kaydının da bulunduğunu ifade eden Doğan, aleyhinde kullanılan kayıtlara dair şöyle konuştu: “İfademi alan savcı da kaydın bana ait olmadığının farkındaydı diye düşünüyorum ama yine de ben bu kayda dair ifade vermek zorunda kaldım. Daha sonra Adli Tıp Kurumu, o ses kaydının bana ait olmadığını ve delil olarak kullanılamayacağını söyledi. 784 gün boyunca aralıksız bir şekilde usulsüzce dinlenmişim. İnsanın mahremine bu denli girilmesi, 7-8 yıl önce yaptığı birçok telefon konuşmasının bu şekilde karşısına çıkarılması çok ciddi bir insan hakkı ihlali. Kayıtların büyük kısmı doğru düzgün deşifre edilememiş ve ne amaçla dinlendiği de belli değil.”

“İMC TV hukuksuzca kapandı demek nasıl propaganda oluyor?”

Doğan, yayın öncesinde görüş almak için ya da yayına çıkıp çıkamayacaklarını sormak için rutin olarak Leyla Zana, Sebahat Tuncel, Gülten Kaya ve Selahattin Demirtaş ile yaptığı telefon görüşmelerinin de iddianamede yer aldığını belirtti. Leyla Zana ile iddianameye yansıyan telefon görüşmesinin Erbil’deki kadın konferansı ile ilgili olduğunu çünkü Zana’nın bu konferansın çağrıcılarından biri olduğunu belirten Doğan, görüşmelerin içeriğine dair şöyle konuştu: “Bu konferansın düzenlenmesine katkı sunanlardan biri de dönemin Irak Cumhurbaşkanıydı. Konferansa dünyanın çok çeşitli ülkelerinden kadınlar geldi. Örneğin Gülten Kaya ile de bu konferansa dair bir konuşmam var. Sebahat Tuncel ile olan görüşmem yanlış hatırlamıyorsam HDP Eş Genel Başkanı olduğu dönemde yayın öncesi yaptığım bir görüşme. Hatta kayıtların deşifresinde ‘bunu yayında kullanabilir miyim?’ cümlesi de var.” Cumhuriyet gazetesine verdiği bir söyleşinin de iddianameye suç delili olarak yansıdığını belirten Doğan şöyle devam etti: “İMC TV’nin hukuksuzca kapandığını iddia ederek terör örgütü yayını yapan bir mecranın propagandasını yapıyormuşum. İMC TV hangi hukuki kararla kapatıldı ki, ben hukuksuz karar diyerek propaganda yapıyorum? Benim gazetecilik faaliyetim neden bu şekilde önüme koyuluyor? Belediye konuk evine girip çıkarken çekilmiş fotoğraflarım bile var iddianamede.” İddianamede elle tutulur hiçbir delil olmadığını aktaran Doğan, “Bu kadar uzun süre boyunca kesintisiz bir şekilde dinlediğiniz bir insana dair dosyaya gazetecilik faaliyeti kapsamındaki birkaç konuşma dışında bir şey koyamıyorsanız o kişi hakkında yasadışı ya da herhangi bir örgütle ilişkilendirebilecek malzeme bulamamışsınız demektir. Dolayısıyla bu davanın hukuki değil siyasi bir anlamı vardır,” dedi. 

“Baskılara rağmen gazetecilikte ısrarcıyız”

Bu dava nedeniyle kendinden ve yargılama sürecinden bahsetmek zorunda kaldığı için rahatsız olduğunu ifade eden gazeteci Doğan, bu yayının yapıldığı günün Özgür Ülke gazetesinin bombalanmasının 26. yıldönümü olduğunu hatırlattı (3 Aralık) ve şöyle konuştu: “Türkiye’de bir sürü insan çok zor koşullarda gazetecilik yaptı Türkiye’de ve maalesef bedelini canıyla ödedi. Hâlâ bugün geldiğimiz noktada hapiste, sürgünde, ölüm tehdidiyle karşı karşıya bırakılan, yargının peşine düştüğü gazeteciler var. Gazetecilere yönelik baskının bu kadar uzun yıllardır hep aynı yere dönüyor olması, Türkiye siyaseti açısından en basit deyimiyle çok üzücü. Ama biz yine de devam; gazetecilikte ısrarcıyız.”
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.