Haberler

Gazeteci Biçici’yi darp eden polislerin yargılandığı davada savcı zaman aşımından düşme talep etti

Gazeteci Biçici’yi darp eden polislerin yargılandığı davada savcı zaman aşımından düşme talep etti
ELİF AKGÜL*
Gazeteci Gökhan Biçici'ye Gezi direnişinde şiddet uygulayan beş polis hakkında açılan davanın ilk duruşması İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Savcı, zaman aşımını gerekçe göstererek düşme talep etti. Biçici'ye şiddet uygulayan beş polise, “zor kullanma yetkisine ilişkin sınırların aşılması”, “hakaret” ve “basit yaralama” suçlamalarıyla açılan davanın duruşmasını MLSA’nın yanı sıra P24 ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) takip etti. Biçici’nin avukatları ile katıldığı duruşmada sanıklardan sadece o dönem İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde 4. Sınıf Emniyet Müdürü olarak görev yapan Oğuz Eren ve müşteki Mehmet Demirsöz ile avukatları hazır bulundu. Hiçbir sanık müdafii duruşmaya katılmadı. Duruşmada ilk olarak Biçici’nin müdafii avukat Metin İriz söz aldı. Av. İriz, sanıklar hakkında “hakaret”, “basit yaralama” ve “iş ve çalışma hürriyetinden yoksun kılma” suçlamaları ile dava açılmışsa da AYM kararında polislerin eylemlerinin “insan haysiyetiyle bağdaşmayacak şekilde muamele” olarak nitelendirildiğini belirterek görevsizlik talep etti. Hakim, talebi esas hükümle beraber değerlendireceğini kaydetti. Ardından söz alan sanık Oğuz Eren işsiz olduğunu belirterek, “Hükümeti düşürme amaçlı olduğu sonradan ortaya çıkan Gezi olayları sırasında Şube Müdür Yardımcısı olarak görev aldım. Savcılık beyanımı tekrarlarım. Müştekileri tanımıyorum” dedi. Ardından söz alan Biçici, 16 Haziran 2013’te yaşananları şöyle aktardı: “Görevimi yaparken maruz kaldığım şiddet ve gözaltı süreci 16 Haziran 2013’te yani tam 9 yıl önce yaşandı. Bu durum bile o esnada bana yapılan şiddet ve işkencenin aslında hala devam ettiğinin bir göstergesi. Çünkü 9 yıldır böylesine açık, video ve fotoğraflarla belgeli bir suçun faillerinin hala yargılanmamış olması ve sorumluların cezalandırılmamış olması bir hak ihlalidir. Bu sadece bana yönelik bir hak ihlali değil, icra ettiğim meslek olan gazeteciliğe yönelik sistematik bir tutumun yansımasıdır. Çünkü bireysel olarak bana dönük tavır değildi. Oradaki görevli polislerle şahsi bir husumetimin olması mümkün değil. Ancak gazeteci olduğum çok açık olmasına, yakamda basın kimliğinin asılı olmasına rağmen basın kimliğine bakıp nerede çalıştığımı görüp küfür ederek arkasından da kendisine bağlı polislere ‘gözaltına alın’ talimatı vererek doğrudan doğruya görevimi yapmamı engelleme söz konusu oldu. Çantam boşaltıldı. Kaskım ve gaz maskem yere atılıp çiğnenerek parçalandı, gözaltına alındım ve orada bekletildim. Sonrasında talimat veren amir pozisyonundaki kişi uzaklaştı. Bir süre polislerle birlikte yürümek zorunda kaldım çünkü eylemler devam ediyordu. Ergenekon Caddesi’ne doğru muhtemelen yeni bir müdahale talimatı geldi ben de polislerle birlikte o bölgeye gitmek zorunda kaldım. Gaz maskem parçalandığı için yoğun gaza maruz kaldım. Defalarca ‘Gözaltındaysam beni derhal karakola götürün yoksa serbest bırakın’ dedim. Bırakmadılar. Sokak içine yeniden müdahale talimatı gelince beni de beraberlerinde sürükleyerek, çatışma anında can güvenliğimi de riske attılar. O esnada vatandaşlarla polisler arasında çatışma oluyordu ben de mesleğimi yapmaya devam ederek belgelemek istedim. 'Gazcı’ olarak bilinen bir polis memuru yanıma geldi ve ‘Fotoğraf çekemezsin telefonu ver’ dedi. Ben de, çekebileceğimi işimi yaptığımı söyledim. Telefonu elimden alıp 2-3 fotoğrafı sildi. Telefonu geri alarak buna hakkı olmadığını belirttim. ‘O telefonu alırım…’ dedi küfür edip vurmaya başladı. Başka bir polisin ‘Bunu alın, apartmana sokun, işini bitirin’ dediğini duyduğumda kendimi korudum ve cenin pozisyonunda kendimi yere attım. O anlar videolarla sabit ki dört bir yandan tekmelemeye devam ettiler, kafa ve kasık bölgesini hedeflediler ve beni karga tulumba götürdüler. Bir süre ters kelepçeyle bekletildikten sonra gözaltı otobüsüne götürüldüm. O sırada ‘Seni öldürürdük ama yeri değil burası’ dedi biri ama kim olduğunu bilmiyorum. Otobüste gözaltına alınan başka vatandaşlar da vardı. Biz otobüste beklerken otobüse giren başka bir polis memuru ‘Bunları yeterince okşadınız mı?’ diyerek copu çıkarıp önde birine vurmaya yeltendi. Ben ‘Ben gazeteciyim. Bana ya da başkasına vuramazsın bu işkencedir’ dedim. Ben gazeteci olduğumu söyleyince şaşırdı bir iki kişiye vurup indi. Muhtemelen niyeti sıra dayağından geçirmekti. TRT Radyosu’nun önünde bir süre bekledik. Şoföre dalga geçerek ‘Sen in buraya bir gazı basalım gebersinler’ dedi. Bunlar açık işkencedir.” Biçici karakola götürüldüğünde darp edildiğine ilişkin görüntüler yayınlandığını ve kamuoyu oluştuğunu kaydetti. Suç duyurusunda bulunduklarını ifade eden Biçici “Hep cezasızlık duvarına tosladık” dedi. Biçici’nin konuşmasının ortasında hakim, beyanı yarıda keserek salonun havasız olduğu gerekçesiyle izleyicileri çıkarmak istedi. İtiraz üzerine duruşmaya ara verdi. 10 dakikanın ardından duruşma yine izleyicilerle birlikte sürdü. Biçici’nin ardından konuşan diğer müşteki Mehmet Demirsöz, 16 Haziran 2013’te gözaltına alındığını, gözaltı otobüsünde defalarca darp edildiğini anlattı. Beyanların ardından söz alan Biçici müdafii avukat İriz, görevsizlik talebini tekrarladı ve yüzleştirme talep etti. Hakimin sorusu üzerine Biçici salondaki polisin kendisinin gözaltına alınması talimatı veren kişi olduğunu ifade etti. Mütalaasını açıklayan duruşma savcısı Mehmet Yeşilkaya, zaman aşımından davanın düşürülmesini talep etti. Biçici işkence suçu olması itibariyle zaman aşımı tespitine katılmadıklarını, yargılamanın ağır ceza mahkemesinde sürmesi gerektiğini ifade etti. Esas hakkında mütalaaya karşı beyan hazırlanması için süre veren mahkeme, dosyada tanık olarak bulunan gazeteci Mürsel Çoban’ın tanık olarak dinlenmesi kararından döndü. Bir sonraki duruşma 13 Eylül 2022 saat 14.00’te.

Ne olmuştu?

Olayın ardından Biçici’nin polisten şikayeti üzerine açılan soruşturma, “yeterli delil olmadığı” ve “faillerin tespit edilemediği” gerekçesiyle davaya dönüşmemiş ve Biçici’nin İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliğine yaptığı itiraz da reddedilmişti. Polisler hakkında açılan disiplin soruşturması da aynı gerekçelerle kadük bırakılmıştı. Biçici dilekçesinde “kendisini darbeden polisleri teşhis edebileceğini, kendisini en fazla darbeden kolluk görevlilerinin Çevik Kuvvet ekibinin gaz silahı kullanmaktan sorumlu iki kolluk görevlisi olduğunu” belirtmesine karşın soruşturma kapatılmıştı. Bunun üzerine Biçici AYM’ye başvurdu. AYM, polislerin Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağını ihlal ettiği” ve Biçici’nin Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan “ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği” kararına verdi. *Bu işin hakları, Atıf-Gayriticari (CC BY-NC) Lisans ile kısmen saklıdır. Bu iş, MLSA’ya atıf ile ve ticari olmayan amaçlar ile kullanılıp dağıtılabilir.
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.