Haberler

Kürt basınını susturmak için yürütülen ‘DTK davaları’

Kürt basınını susturmak için yürütülen ‘DTK davaları’
Deniz Tekin
Yasadışı gösterilerek faaliyetleri kriminalize edilen Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) yönelik soruşturmalar ilk olarak 2016 yılında başladı. O dönemden günümüze 10 gazeteci ve yazar, bir yayınevi sahibi ve bir sanatçı hakkında DTK çalışmalarında yer almaları, gazetecilik faaliyetleri kapsamında DTK binasına gitmeleri, toplantı ve çalıştaylarına katılmaları gerekçesiyle soruşturma ve dava açıldı. DTK kongresini canlı yayınlayan Özgür Gün TV’nin Yönetim Kurulu Üyesi Barış Barıştıran hakkında ise “örgüt propagandası yapmak” suçundan dava açıldı. DTK içinde faaliyet yürütmekle suçlanan gazeteci-yazar Vedat Çetin “silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan ceza alırken, bir gazeteci hakkında da takipsizlik kararı verildi. Beş gazeteci hakkında “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “silahlı örgüt üyesi olmak” suçlamalarıyla açılan davalar ile iki gazeteci hakkında yürütülen soruşturma ise devam ediyor. Bu gazeteciler toplam 110 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. DTK davasında yargılanan gazeteci-yazar Yusuf Karataş ve Ayşegül Doğan, bu davalarda gazetecilik mesleğinin yargılandığını söylüyor. Bölgede Kürt siyasetinin nabzını ölçmek, haber kaynaklarıyla buluşmak ve röportaj yapmak için gazetecilerin en sık ziyaret ettiği yerlerin başında Diyarbakır’ın göbeğinde, kapısındaki tabelada “DTK” yazan Konukevi binası yer alırdı. DTK genel kurulları ve deklarasyonları kalabalık gazeteci ordusuyla takip edilir, Türkiye’de yerel ve ulusal yayın yapan gazete, ajans ve televizyonların muhabirleri de bu etkinliklerin takibini yapardı. Yıllarca dinlenip takip edildiklerinden habersiz olan gazeteciler, haber takibi ve kaynaklarla görüşmek için DTK binasına gitmenin, davet edildikleri çalıştaylara katılmanın suç unsuru olarak gösterildiğini yıllar sonra ifadeye çağrıldıklarında ya da evlerine yapılan polis baskınında öğrendi. Bu davalar kapsamında yargılanan Sertaç Kayar, Yusuf Karataş ve Ayşegül Doğan  suçlamalara delil olarak sunulan unsurları ve gazetecilik faaliyetinin nasıl kriminalize edildiğini MLSA’ya anlattı. Bölgenin en büyük sivil toplum platformu oldu  Gazetecilerin üyesi ve yöneticisi olmakla suçlandığı DTK Kürtçe adıyla Kongreya Civaka Demokratîk (KCD) neden kurulduğunu, faaliyetlerinin neden yasadışı gösterilip soruşturulduğunu bilmekten geçiyor. DTK, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü başta olmak üzere bölgede yaşanan toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunların çözümü için ortak bir politika belirlemek amacıyla 2007 yılında Diyarbakır’da kuruldu. Bölgede yaşanan sorunların çözümü için âdemi merkeziyetçi bir yönetim modeli olan Demokratik Özerkliği savunan DTK, bölgenin 25 ilinde faaliyet yürüten yüzlerce sivil toplum örgütü, siyasi partiler, etnik, dinsel grup ve kurumların temsilcileri ile akademisyen, milletvekilleri, belediye başkanları aydın ve kanaat önderlerinden oluşan yapısıyla bölgenin en büyük sivil platformu oldu.

DTK Meclise davet edilmiş, eş başkanları Erdoğan’ı karşılayan protokolde yer almıştı

Bütün faaliyetleri yasadışı gösterilmeden ve yöneticileri tutuklanmadan önce DTK’nin Eş Başkanları, 2013’te Diyarbakır’a gelen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı karşılayan protokolde yer aldı. TBMM, yeni anayasa için oluşturulan Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na görüş vermesi için DTK’yi 2012 yılında resmi olarak davet etti. DTK eski Eş Başkanı Hatip Dicle “çözüm süreci” döneminde DTK’yi temsilen İmralı Heyetinde yer aldı. Dönemin başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan ile yapılan görüşmelere katıldı. DTK’nin düzenlediği çalıştay, panel ve toplantılarına katılanlar arasında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Milletvekilleri Galip Ensarioğlu ve Yasin Aktay da yer almıştı. 

Canlı basın açıklaması teknik araçlarla dinlenip kaydedildi 

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, DTK’nin yasadışı bir oluşum olduğu iddiasıyla 2010 yılında gizli soruşturma başlattı. DTK’nin daha önce faaliyetlerini yürüttüğü Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konukevi binası mahkemelerden alınan teknik ve fiziki takip kararlarıyla 4 yıl boyunca polislerce dinlenerek kayıt altına alındı. DTK’yi ziyaret eden gazeteci, yazar, siyasetçi, STK yöneticilerinin aralarında bulunduğu 500’ü aşkın kişinin binaya giriş ve çıkışları fotoğraflarla kayıt altına alınarak, telefonları dinlendi. DTK binasında yapılan, yerel ve ulusal kanallarda herkese açık şekilde canlı yayınlanan basın toplantıları bile teknik araçlarla dinleyerek kayıt altına aldı. DTK soruşturmasında dinleme kararı veren hakim ve soruşturmayı yürüten savcıların büyük çoğunluğu Gülen Cemaati üyesi oldukları gerekçesiyle 15 Temmuz darbe girişimi ardından meslekten ihraç edildi. DTK yöneticileri, Kürt siyasetçiler ise açılan davaları Kürt siyasetinin yargı eliyle tasfiyesi edilmesi olarak gördü. Bütün çalışmaları 2016 yılından beri yasadışı gösterilmesine rağmen faaliyetlerine devam eden DTK’nin kapısına 26 Haziran 2020’de mühür vurulup tabelası indirildi. 

Yargıtay kararı DTK davalarında cezaları hızlandırdı

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 2014 yılında sonlandırılan soruşturma dosyasını iki yıl raflarda beklettikten sonra 2016 yılının Aralık ayında düğmeye bastı. Soruşturmayı yürütmek için görevlendirilen savcı ve polisler için Diyarbakır Adliyesi’nde özel bir oda ayrıldı.  Aralarında gazeteci, milletvekili, belediye başkanları, sanatçı, aydın, yazar, siyasetçi, avukat, ve insan hakları savunucularının yer aldığı onlarca kişi evlerine yapılan baskınlar sonucunda tutuklandı. Teknik ve fiziki takip sonucunda elde edilen delillere dayanılarak DTK’de faaliyet yürütmek ile suçlanan ve her geçen gün sayısı artan kişiler hakkında “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt kurmak ve yönetmek” iddialarıyla iddianame hazırlandı. Yargıtay’ın, DTK’nin eski eş Genel Başkanı Aysel Tuğluk davasında DTK’nin yasadışı bir oluşum olduğuna dair 2019’da verdiği kararın ardından yerel mahkemeler DTK davalarını hızlandırarak sanıklara ceza vermeye başladı.  

MİT’e çalıştığı ortaya çıkan eski AFP foto muhabirine takipsizlik

DTK soruşturması kapsamında bugüne kadar gazeteci Sertaç Kayar, Yüksel Genç,  Ayşe Kara, Ayşegül Doğan, Mehmet Çakmakçı, Gazeteci-yazar Yusuf Karataş, Nurcan Baysal,  Faik Bulut, Vedat Çetin ile J&J Yayınevi sahibi Mehmet Güngörmüş ve Sanatçı Ferhat Tunç hakkında soruşturma açıldı. Güngörmüş ve Karataş tutuklanırken diğer gazeteci ve yazarlar ise adli kontrol tedbiriyle serbest bırakıldı. Gazeteciler Kayar, Çakmakçı, Genç ve Doğan, yazar Karataş, yayıncı Güngörmüş ile sanatçı Tunç hakkında “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “silahlı örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” suçlamalarıyla 7,5 yıldan 22,5 yıla kadar hapis istemiyle davalar açıldı. DTK toplantısında ismi geçtiği için gözaltına alınan gazeteci-insan hakları savunucusu Baysal hakkında ise takipsizlik kararı verildi. Gazeteciler Bulut ve Kara’nın soruşturması halen devam ediyor. Gazeteci-yazar Vedat Çetin'e ise “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi. DTK’nin Genel Kurulu canlı olarak yayınlayan Özgür Gün Tv Yönetim Kurulu Üyesi Barış Barıştıran hakkında ise “örgüt propagandası yapmak” suçundan dava açıldı. MİT mensubu olduğu ortaya çıkan AFP eski Foto Muhabiri Mustafa Özer, DTK soruşturması kapsamında ifadesi alındıktan sonra hakkında ise süratle takipsizlik kararı verildi.  

Delillerin çoğu ortam dinleme kayıtlarından ibaret

DTK’den haklarında dava açılan gazeteci, yazar, yayıncı ve sanatçılara yönelik suçlamaların büyük çoğunluğu ortam dinleme ve telefon tape kayıtları, fiziki takip ve fotoğraftan tespit tutanakları ile açık kaynak araştırma tutanaklarına dayanıyor. İddianamelerde DTK'nin, KCK’nin Türkiye içindeki çatı örgütü ve en üst karar alma yetkisi bulunan üst meclis yapılanması olduğu savunuluyor. Gazeteciler, DTK’nin karar alma mercii olan genel kurul ve daimi mecliste görev almak, genel kurul, çalıştay, konferans, kongre, çeşitli toplantılarına katılmak, DTK binasına giriş ve çıkış yapmak, örgütsel nitelikteki basın açıklamaları ve yürüyüşlere katılarak “DTK üyeleri ile birlikte dört ülke topraklarında Kürt ulusal birliğini sağlamak, devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak ve toplumsal ayrışmaya sebep olmak amacıyla halk kitlelerini etkilemeye çalışmak” ile suçlanıyor. Diğer suçlamalar ise, gazetecilerin açık kaynak araştırması adı altında sosyal medyada yaptıkları paylaşımlar, evlerinde yapılan aramada el konulan kitaplar ve yaptıkları haber ve röportajlardan oluşuyor.  

Kayar: Dava dosyasındaki bütün fotoğraflarda elimde fotoğraf makinesi var

DTK davasında yargılanan gazeteci Sertaç Kayar, uzun yıllardır Diyarbakır’da gazetecilik yapıyor. Kendisine yöneltilen suçlamaların tümünün gazetecilik faaliyeti olduğunu hatırlatan Kayar, haber takibi amacıyla kentteki sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ve bütün kurumlara gittiğini, şu anda bunu yapmaya devam ettiğini dile getirdi. DTK ile hiçbir bağı olmamasına sadece basın açıklamalarını takip etmek amacıyla DTK binasına gittiği için hakkında dava açıldığı bilgisini veren Kayar, “Dava dosyasına konulan fotoğrafların tümünde elimde fotoğraf makinası tripot veya kamera var. Sadece ben değil Diyarbakır’daki yerel ulusal ve uluslararası tüm basın kuruluşlarında çalışan arkadaşlar bu açıklamaları takip etmek için DTK binasına girip çıkıyordu” dedi. 

‘Mahkeme salonlarında gazeteci olduğumu anlatmaya çalışıyorum’

Kentte haber takibini yaptığı toplumsal olaylar ve basın açıklamalarında çekilen fotoğraflarının da dava dosyasına konularak kendisinin bir gazeteci değil bir eylemci algısı yaratılmak istendiğine dikkat çeken Kayar, “‘DTK tutmazsa belki bu tutar’ hesabıyla biraz oradan biraz buradan dosyaya konulan fotoğraflar üzerinden bir suç algısı yaratılıyor. Ancak bunların hepsinin gazetecilik faaliyeti olduğu gün gibi ortadadır. Yıllardır gazetecilik yapmama rağmen ve bunun bilinmesine rağmen halen mahkeme salonlarında gazeteci olduğumu anlatmaya çalışıyorum. Bir gazetecinin fotoğraf çekmesi veya yaptığı haberi paylaşması dava konusu olabilir mi? Elbette ki olamaz ama değişen siyasal iklimde maalesef gazeteciler de payına düşeni alıyor. Her geçen gün bu mesleği icra etmek daha da zorlaştırılıyor. Tek tip gazeteciliğin dayatıldığı böylesi bir süreçte farklı olan her ses potansiyel bir suç olarak görülüp bastırılmaya çalışılıyor” diye konuştu.

Karataş: ‘İfade özgürlüğünün suç görüldüğü bir düzende gazetecilik de özgür olamaz’

DTK soruşturmasında 2017 yılında 57 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş, DTK’nin çalıştay ve toplantılarına katıldığı gerekçesiyle “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla yargılandığı davada “örgüt üyeliği” suçlamasından 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Emek politikalarını savunan bir siyasetçi ve yazar olarak; emek, güç ve yoksulluk çalışma grubu üzerinden DTK’nin Mevsimlik Tarım İşçileri Çalıştayı ve Emek Çalıştay’ına katılarak burada görüşlerini anlattığını hatırlatan Karataş, “Bana açılan dava dosyasında bu faaliyetlere katılıp görüş ve gözlemlerimi, çözüm önerilerimi ortaya koymam suç olarak gösteriliyor. Kürt sorunun demokratik halkçı çözümünü, işçi ve emekçilerin insanca çalışabilecekleri bir düzeni savunmak, EMEK partisinin bir yöneticisi bir siyasetçi ve yazar olarak bu konuda çözüm önerilerini ortaya koymak bugünkü iktidar tarafından ‘terör suçu’, ‘terör savunuculuğu’ adı altında hedef haline getiriliyor. Demokratik örgütlenmelerin ‘terör örgütü’ olarak hedefe konduğu, ifade özgürlüğünün suç olarak görüldüğü bir düzende elbette ki gazetecilik faaliyeti de özgür olamaz. Türkiye’nin dünyada en çok gazetecinin cezaevinde olduğu ülke olması söylenecek fazla söz de bırakmıyor. Elbette şu da bilinmeli, bedeli ne olursa olsun bizler mesleğimizi savunmaya, sorumlulukla hareket etmeye, görüşlerimizi ve gerçeklerimizi savunmaya devam edeceğiz” dedi. 

‘Editörüm ile yaptığım konuşma silahlı örgüt yöneticiliği delili gösterilmiş’

DTK’ya yönelik operasyonlar kapsamında yargılanan gazeteci Ayşegül Doğan, dosyada kendisine yöneltilen suçlamaların çoğunluğunun telefon ve ortam dinlemelerine dayandığını söylüyor. Doğan, 2010-2012 yılları arasında tam 784 gün boyunca telefon görüşmelerinin usulsüz bir şekilde dinlendiği, bu dinleme kararlarını veren hâkimlerin ise FETÖ ile ilişki iddiası ile ihraç edildiği halde kendisi hakkındaki davanın açıldığını ifade etti. Doğan, iddianamede delil olarak öne sürülen iki ortam dinleme kaydındaki konuşmaların kendisine ait olmadığının Adli Tıp Raporu ile tespit edildiğini de ekledi.  Suçlama konusu yapılan 4 telefon görüşmesinin gazetecilik faaliyeti olduğunu vurgulayan Doğan, “O dönem hem İMC TV program koordinatörü olarak, hem de haftada birkaç kez canlı yayın yapan bir televizyoncu olarak, sanırım yüzlerce kişiyle yayınlarım dolayısıyla görüştüğüm oluyordu. Mevzu bahis kayıtlarda editörümle yaptığım konuşmalar, haber kaynaklarımla yaptığım konuşmalar, davet edildiğim etkinlikler, bir haberci olarak takip ettiğim toplantılar, kongreler, çalıştaylar gibi aktiviteler bulunuyor. Telefon konuşmalarının kayıtları incelendiğinde hiçbir örgütsel içerik, şiddete teşvik vb. suç unsuru bulunmadığı halde, iddianamede ‘silahlı örgüt yöneticiliği’ gibi ağır bir suçlamanın delilleri gibi sunulmuş” dedi. 

‘Bu davada yargılanan ifade ve basın özgürlüğüdür’

Doğan, yaptığı röportajlar ve kendisiyle yapılan söyleşi kayıtlarının yargılandığı dava dosyasına suç delili olarak konulmasının hem gazetecilik mesleği hem basın özgürlüğü hem de ifade özgürlüğü açısından değerlendirmek gerektiğine işaret etti. Son olarak da “Fazla söze gerek yok aslında, ifade özgürlüğümü kullanarak açıkladığım düşünceler ek dosyada, mesleki faaliyetlerim ana dosyada suç unsuru olarak değerlendirilirken silahlı bir örgütün yöneticiliğini yapmakla itham ediliyorum. Yargılayanlar da; DTK’nin bir silahlı örgüt olmadığını, Kürt meselesine diyalog yoluyla çözüm arayışının resmi düzeyde sürdürüldüğü bir dönemde kurulmuş legal bir örgütlenme olduğunu ve böyle olduğu içindir ki TBMM düzeyinde kabul görmüş, muhatap alınmış, görüşlerine başvurulmuş bir kurum olduğunu biliyorlar. Ama nedense bu davalar sürüyor. Bunun da çözüm sürecinin bitimine denk gelmesi tesadüf değil tabii ki. Tüm bunlar pek çok şeyi bir arada gösteren ipuçları içermesine rağmen aslında yargılanmakta olan ifade ve basın özgürlüğüdür. Gazetecilik yapmak cezalandırılarak imkansız hale getirilmeye çalışılıyor” şeklinde konuştu.
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.