Haberler

Ruşen Takva’ya yönelik davalar: Gösteri yasağında toplantı ve yürüyüşleri haberleştirmek

Ruşen Takva’ya yönelik davalar: Gösteri yasağında toplantı ve yürüyüşleri haberleştirmek
BARIŞ ALTINTAŞ ve gökçer tahİNCİoğlu
Hak savunucularına göre 2013 yılında ülke çapında hükümete karşı gerçekleştirilen protestolar sonrasında başlayan ve 2016’da yaşanan darbe girişiminden sonra en katı halini alan genel bir toplantı ve gösteri yasağı var. Aslında, Anayasa’nın “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkını” düzenleyen 34. maddesine göre “herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına” sahip. Ancak fiili olarak bu hak kullanılamıyor; toplantılar, genellikle polis müdahalesiyle sonuçlanıyor. Örneğin; Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) hazırladığı “Sokağı Kapatmak: Toplanma ve Gösteri Özgürlüğüne Yönelik İhlaller (2015-2019)” raporuna göre, 2015-2019 yılları arasında toplanma ve gösteri özgürlüğünün ihlal edildiği 4 bin 771 olay gerçekleşti. Gazeteciler için yapılan bir toplantıyı ve varsa orada meydana gelen polis şiddetini haberleştirmenin de yasal sonuçları olabiliyor. Hem basın mensupları hem de sivil toplum aktivistleri ve hak savunucuları son zamanlarda gittikçe artan bir şekilde katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili olarak 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndan veya ilgili gösterinin niteliğine göre terörle ilişkili suçlamalardan yargısal tacize maruz kalıyor. Van’da serbest gazetecilik yapan Ruşen Takva, toplantı ve gösteri yürüyüşünü haberleştirdiği için yargılanan onlarca gazeteciden biri. Son olarak 2021 Ocak ayında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) tarafından Van’da düzenlenen basın açıklamasına basın mensubu olarak katılan Takva hakkında hazırlanan iddianamede basın açıklaması için toplanan kitleyi “sevk ve idare” ettiği öne sürüldü. İkinci duruşmada bu suçlamalardan beraat eden Takva hakkında Kürt coğrafyasında haber yapan birçok gazeteci gibi haberleri veya paylaşımları nedeniyle açılan birçok dava var. 2005 yılında gazeteciliğe başlayan Takva, 2015 ve 2016 yıllarında Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğünce PKK mensuplarına karşı yürütülen Sur, Cizre ve Nusaybin merkezli askeri operasyonlar sırasında, 2016 yılının Eylül’ünde Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan İMC TV’nin Diyarbakır ve Van ofislerinde çalıştı. Photo: İsmail Özgür Zeren Takva, “örgüt propagandası”, “devletin itibarını uluslararası arenada küçük düşürmek” veya “halkı kin ve nefrete teşvik etmek” gibi iddialardan oluşan birçok soruşturma ve bazıları davaya dönüşen suçlamaya maruz kaldı. 2015-2016 operasyonları sırasında çektiği fotoğraflar, 2018 yılında “örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt propagandası” iddiasıyla soruşturma konusu oldu. Devam eden davada 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu süreç, hala Anayasa Mahkemesi önünde devam ediyor. Birçok meslektaşı gibi bu tür siyasi davaların amacının gazetecileri birey olarak baskı altına almak olduğunu söylüyor Takva. Baskının sonucu ise onun durumunda istenilen etkinin tam tersini yaratmış: “Neredeyse tüm kesimlerin üzerinde kurulmak istenen bu baskının altından çıkmak için üzerine yoğunlaştığım bu mesleğe daha fazla sarıldım. Yani aslında baskı altına almak ve gazetecilik yaptırmamak için uygulanan bu politika, daha fazla gazetecilik olarak geri döndü. Yani daha fazla baskı, daha fazla gazeteciliktir diye bir şiar edindim.” Takva, son olarak Afganistan’dan kaçanların Türkiye sınırından geçişlerini görüntüledi. Bu görüntüleri çektiği için hedef haline gelen Takva’nın haberi önce İçişleri Bakanlığınca yalanlandı. Ardından görüntüleri yayınlayan Takva için bu haberi nedeniyle işlem yapılamadı ama diğer davalar üzerinden baskı arttı. Serbest gazeteciler için yargısal taciz, kurum destekli meslektaşlarına göre biraz daha zorlayıcı. Takva’ya göre, bir kurum güvencesinde çalışan gazeteci ile serbest çalışan gazetecinin en hafif tabiriyle sosyal açıdan bir eşitliği yok. Ancak serbest gazeteciler, cesaret ve kendi oluşturdukları dayanışma platformları ile bunun sonuçlarına karşı koyabilir: “Bu sosyal adaletsizlik, otorite tarafından da gayet manipüle ediliyor ve uygulanmak istenen baskının boyutunu çeşitlendiriyor. Bu baskıyı minimize etmek isteyen serbest çalışan gazeteci, bazen yanlışlar yapma pahasına toplumsal tabanda kendi gücünü oluşturmak zorunda kalıyor. Çünkü birey ne kadar güçlüyse, baskının dozunu ayarlayan otoritenin yönelimi de o kadar temkinli ve az oluyor.”
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.