Arşiv

Gamurç'un yayınlanamayan Levon Ekmekçiyan programı

Gamurç'un yayınlanamayan Levon Ekmekçiyan programı
ELİF AKGÜL
Levon Ekmekçiyan 1958’de Lübnan’da doğdu. Ailesi, Ermeni Soykırımı'nın ardından Lübnan’a yerleşmişti. 7 Ağustos 1982’de, 1980 askeri cuntası sürerken Ankara Esenboğa Havalimanı'nda gerçekleşen, resmi rakamlara göre dokuz kişinin hayatını kaybettiği, 72 kişinin yaralandığı olayın faili olarak tutuklanmış, Ermenistan'ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) üyesi olmakla suçlanmıştı. Avukatsız yargılandı, Mamak Cezaevi’nde tecrit edildi, işkence gördü ve 29 Ocak 1983’te darbe mahkemelerinin kararıyla idam edildiğinde 25 yaşındaydı. Levon Ekmekçiyan’ın cenazesi ölümünden 32 yıl sonra ailesine teslim edildi. Lakin daha sonra, aileye gönderilen kemiklerin 55-65 yaşlarındaki bir kadına ve bir hayvana ait olduğu ortaya çıktı. Ailesinin Levon Ekmekçiyan’ın kemikleri için mücadelesi sürüyor. Bu haber ise, Artı TV’de yayınlanan Gamurç programının Ekmekçiyan’ın idam edilmesinin 39. yıldönümü için hazırladığı programla ilgili. Söz konusu program yayınlanamadı. “Bu hafta Gamurç’ta Levon Ekmekçiyan'ı konuşacağız. Darbe mahkemelerinin öldürdüğü Ankara Esenboğa saldırısı ile anılan Ekmekçiyan'ın kemiklerinin iadesindeki durum ve o dönem Ermeni toplumunun ruh halini aktaracağız” tweetini paylaşan programın yapımcısı Aris Nalcı, daha sonra şu sözlerle programı yayınlamayacaklarını açıkladı: “Bu hafta Gamurç / Köprü programımda Levon Ekmekçiyan'ın yargılanma ve idam sürecinde Ermeni toplumunun ruh halini işleyecektik. Programın duyurusu sonrasında birçok ciddi tehdit geldi. Çalışma arkadaşlarımızın güvenliğine saygı duyuyorum. Yayın kuruluşu ile karşılıklı editoryal ve çalışan güvenliğine saygı çerçevesinde ortak karar alarak hazırladığımız programı yayınlamamaya karar verdik.  2011 yılından bu yana yayınlanan Gamurç /Köprü farklı konu ve konularla devam edecek. Halen darbe döneminde Ermeni toplumunun ruh halinin ve bir Ermeni'nin darbe mahkemesinde yapılan yargılamasının, konuşulmasının bazı kesimlerde pogrom yapma isteği uyandırması, üzücü bir gerçek. İnancımız o ki Türkiye de bir gün mutlaka bu konuların da özgürce konuşulabileceği demokratik bir iklime kavuşacaktır.” Gamurç’un programına yönelik saldırılar, son dönem hedef gösterilen her muhalifte olduğu gibi AKP’ye yakın Telegram gruplarında örgütlendi, çok takipçili hesaplarla dolaşıma sokuldu. Aris Nalcı, daha önce beraber çalıştığı kişilerin dahi bu konudan bahisle hedef gösterildiğini anlatıyor. Ama burada saldırılar kadar ve belki de daha fazla konuşulması gereken bu saldırıların karşısındaki sessizlik oldu. Evet, programın yayınlanmayacağı çeşitli mecralarda haber oldu. Lakin muhalif kamuoyu, basın ve ifade özgürlüğü örgütleri, hatta biz gazetecilerin sessizliği saldırılardan daha gürültülüydü. Programın yayınlanmayacağını açıklamasından yaklaşık bir hafta sonra Aris ile bu röportajı yaptık. Yayınlamak ise bugüne, Ermeni Soykırımı’nın 107. yıldönümüne denk gelen 24 Nisan’a kaldı. Bunun en önemli sebebi de Aris’in şu sözlerinde yatıyor: “Darbe döneminde yapılan her şey yanlış ama Levon’un idamı yanlış değil. Öyle mi?”
Programın duyurusundan iptal edilmesine kadarki süreç nasıl gelişti?
Ocak ayının son haftası birçok anmanın olduğu bir dönem. Biz Ermeni toplumu için de yine darbe döneminde, devrimci Nubar Yalımyan’ın Hollanda’da öldürülmesi, Levon Ekmekçiyan’ın idamının yıldönümü de bu hafta. Böyle birçok yıldönümü birleşiyor. Levon, 29 Ocak’ta idam edildi. İdamının 39’uncu yıldönümünde aynı zamanda kemiklerinin teslimi ilgili de bir süreç yürüyordu. Daha önce kemiklerin iadesi istenmiş, Melih Gökçek zamanındaki Ankara Belediyesi’ne bağlı olan Mezarlıklar Müdürlüğü işi uzatmıştı. Sonra da ortaya çıktı ki aileye verilen kemiklerin bir kısmı köpek kemiği, bir kısmı da 100 sene öncesinden kalma kemikler. Kaldı ki 100 sene önceki kemiklerin de nereden kaldığı başka bir mesele. İşte Mezarlıklar Müdürlüğünden tekrar kemikler istenecekti ve bununla ilgili devam eden bir süreç vardı. Bu konuyla ilgili belirli kesimlerle, sosyalist abilerimle, tarihçilerle ve avukatlarla konuştuktan sonra bu meseleyi gündeme getireyim dedim. Aynı zamanda da Türkiye’deki Ermeni toplumunun darbe döneminde televizyondan canlı yayınlanan yargılamalardan, tercümanın Ermeni olmasından nasıl etkilendiğini, Ermeni toplumunun MİT ile ilişkisini vesaire konuşmak istedim. Röportajlarla birlikte 37 dakikalık bir program hazırladık. Yayın kurulu ile de konuştuk, sorun yoktu. Yayınlayacaktık. Ama ben duyuruyu yaptıktan sonra tepkiler gelmeye başladı. Okuduklarını anlamadıklarını gördüm. Çünkü Ermeni toplumunun ruh halini konuşacağız diyorduk ama onlar direkt ASALA üzerinden “IŞİD’i de mi yapacaksın”, “Usame Bin Ladin ile de röportaj yapsaydın”, “Hitler’i de an istiyorsan” gibi alakasız şeyler yazıyorlardı. Sonra bazı siyasi gruplar sosyal medyada, Telegram’da organize oldular. Bana da bunlardan birkaçının ciddiye alınması gerektiği üzerine uyarılar geldi. Sonra baktım ki iş gerçekten büyüyor. İki gün içinde tweetin etkileşimi 1 milyona ulaşmıştı. Sürekli Twitter’dan “şikayet edildiniz” diye bildirim geliyordu. Ardından yayın kurulunun “Türkiye'deki arkadaşların güvenliği söz konusu” demesi üzerine nasıl bu işin içinden çıkabileceğimizi düşündük. Ben Agos gazetesinden geliyorum. Güvenlik söz konusu olduğunda bu işlerin nasıl ilerlediğini çok iyi bilirim. Çalışma arkadaşlarımın güvenliğini tehlikeye atacak bir şey yapamam. Programın içeriğini değiştirmeyelim ama yayınlamayalım diye karar verdik. Ertelemek anlamsız olacaktı, çünkü idamın yıldönümünde tartışılması önemli. Ama demek ki konjonktür buna izin vermiyormuş. Ama enteresan ki ben bu programın benzerini 6-7 yıl önce İMC TV kapanmadan önce yapmıştım.
Bilhassa muhaliflere yönelik siber zorbalık, hedef gösterme tehdit etme gibi eylemlerin Telegram’daki Ebabiller grubu gibi AKP’ye yakın gruplarda örgütlendiğini daha önce de görmüştük. Ama burada takipçi sayıları yüksek olan, bilindik, etkileşimi yüksek insanların da dahil olduğunu söylemiştin. Bu hedef gösterenlerin profili nasıldı?
Profilin büyük çoğunluğu gençler ama biraz evvel de dediğim gibi okuduğunu anlamayan insanlar. Yani IŞİD'le, Nazilerle ne alakası var, konu nasıl oraya bağlanabilir? Bot hesap olup olmadıklarını bilmiyorum ama bazılarının olmadığı çok açık. Ben şuna dikkat ederim: Benim yaptığım paylaşımdan, beş sene önce iş yaptığım bir insanın Facebook hesabına gidip “Sen Aris ile niye çalıştın?” şeklinde tehdit gidiyorsa orada başka bir tehlike vardır. Ben kimsenin güvenliğinin tehlikeye girmesini üstüme alamam. Öyle bir gücüm yok. Benim arkamda ne siyasi bir parti var, ne de bir örgüt. Tek başıma Aris Nalcı’yım. Bununla mücadele edemem.
Peki bu saldırıların ardından nasıl tepkiler ya da telkinler aldın?
Yanımda sağ olsunlar yine bazı -tırnak içinde söylüyorum- Ermeni arkadaşlarım oldu. Yine onlar aradı, yine onlar anladı. “Aris, bu programı yapma” ya da “Türkiye’de olsaydın şimdi çık derdim sana” diyenler oldu. Başka çevrelerden garip garip, “Yapsaydın keşke” gibi şeyler de geldi. Yapsaydım keşke de… Mesela Avtobus diye belgesel yapmıştım. Belgeselin müziklerini yapan insanların Facebok profil fotoğraflarını bulup yan yana kopup “bu insanlarla çalışmışlar, “bunlar ASALA” gibi şeyler yazdılar. Bu örgütlü bir hareket. Bu olayın başka bir yönü de sosyal medyadaki yansıması oldu. Sonuç olarak geçtiğimiz sene yaptığım bir paylaşım üzerinden Facebook bana kısıtlama getirdi. Twitter da bu paylaşımı  yani benim yaptığım paylaşımı Ermenice olarak paylaşan Lübnan'daki bir arkadaşıma kısıtlama getirmiş.
Yayınlanmayan programa dönersek, Levon Ekmekciyan deyince insanların aklına ne geliyor?  
ASALA, başka bir şey değil. Çünkü Google'a girip aradıklarında o çıkıyor karşılarına. Benim postlarımı da sildiklerinde geriye sadece devlet propagandası kalıyor. Öte yandan da unutmamak gerekir ki sen ve ben dahil, Türkiye'nin devlet tarih sistemiyle eğitilmiş ve bu propagandaya maruz kalmış travmatik nesillerden bazılarıyız ve bizden sonra bu daha da yükseldi. Çünkü “küfür etmeden Ermeniye düşman etmek” nasıl olur diye propagandanın bir pedagojisi yapıldı. Levon denince de akıllara tek bu geliyor. Ama şunu sormak gerekiyor: Darbe döneminde cuntanın yaptığı her şey yanlış. Sağdan soldan, herkes yargılandı. Ama bu yanlış değil. Levon’un idamı yanlış değil, öyle görülüyor. Yanlış olsa konuşulurdu. Ya da Levona’a yapılan işkence normal. Çünkü o bir “terörist.” Peki, o dönem herkese terörist diye mi bakıyorlar? Programda avukat Eren Keskin, Levon’un davasında büyük boşluklar olduğunu anlatmıştı. Kurşunların nereden nasıl çıktığı belli değil. Görgü tanıklarının ifadeleri hala kapalı. TRT arşivleri de kapalı. Sadece 49 saniyelik bir itiraf videosu var. Öte yandan, Levon Ekmekçiyan’ın Güneş gazetesinde yayınlanan son röportajını yapan “bizim mahalleden olmayan” gazeteci -şimdi yurt dışında yaşıyor- bana, beş sene önce röportajının yayınlanmayan ikinci kısmını gönderdi. Birinci bölümden sonra genel yayın yönetmeni “Çok iyi olmuş, yayınlayamayız” demiş. Bu da vardı o programda ki o dönem ancak Evren’in izniyle yapılır, propaganda olsun diye yapılır böyle bir röportaj. Buna rağmen röportajı yapan kişi, kendini suçlu hissedip bana bunu yollamıştı. O dönem yayınlamak için uygun zaman olmadığını düşünmüştüm. Bu konu tabunun tabusu. Ben bunu anlıyorum. Sol da bunu böyle görüyor. Şunu anlıyorum: Muhalefet açısından taktiksel olarak bunu sahiplenmemek gerekiyor olabilir. Ama bir de benim açımdan görelim. Tek kişiyim, arkamda örgüt yok. Bu, bir Ermeni gazetecinin yalnızlaştırılması aynı zamanda. Sabiha Gökçen haberi çıktığı zamanı çok iyi hatırlıyorum. Agos’un önünde milliyetçiler saldırdığında herkes gelip Hrant’la fotoğraf çektirmişti. Ama dava girişinde küfür edildiğinde “Gel Hrant yanıma” dediklerini hatırlamıyorum.
5 sene önce uygun olmayan zaman yine uygun değildi galiba? Ama 6-7 yıl önce benzer bir programı İMC TV’de yapabildiğini söylemiştin. Ne değişti?
Şu anki konjonktür. O zaman çözüm sürecinden bahsediliyor, Türkiye-Ermenistan normalleşmesinden bahsediliyordu. Bugünkü konjonktür çok daha sert. Çocukların siyasi arenada propaganda amacıyla kullanıldığı bir yere geldik ve bu nefret söyleminin, şiddet ortamının sonunun gelmeyeceğini gösteriyor bana. Ben bunu görerek de geri adım atarım. Yani hiç çekinmem. Bir seyircimin ya da konuklarımın, iş arkadaşlarımın, benimle çalışmış bir insanın canının yanmasını istemem. Bu da şu anda ortamın buna hazır olmadığını gösteriyor.
Programın bir konusu da darbe döneminde Ermeni toplumunun bu yaşananlardan nasıl etkilendiği idi. Bugüne gelindiğinde, bu konunun dahi konuşulamadığı bir ortam nasıl bir etki yaratıyor?
Gamurç, İMC TV’de başlamıştı, yeni bir alan açmıştı İMC TV ve kanal kapatılana kadar sürdürdük programı. Bugün 2022 yılında Türkiye’de çalıştığı televizyon kapatılmış yurt dışına çıkmış ve orada yaşayan bir gazeteci olarak bu baskı yine bana hissettiriliyor. Yani, “Sen istediğin yere git, orada da varım ben. Bu sefer de senin yaptıkların üzerinden baskı kurarım” diyor. Bu aslında nefretin emperyalleşmesi. Bu çok yorucu. Türkiye için de çok yorucu. İçinde bulunduğumuz dünyada neler olduğunu tartışmak yerine bunları konuşuyoruz. 100 senedir geçemedik bu meseleleri. Bunun da bizim üzerimizde yarattığı, benim üzerimde yarattığı şüphe şu: Bir kere, bu konuda çalışan herkesin can, mal ve güvenliğinden kaygılıyım. Açıkçası kendimin de. Bunun da sadece bir araç olarak kullanılabileceğini dönem dönem görebiliyoruz. Yani bir insan öldürülebilir.  Ermenice bir laf vardır: “Git öl, ondan sonra severim seni.” O sürece doğru götürülmesi kötü. Ama biz oturup “niye konuşamadığımızı” konuşmak durumundayız. Mesela bugünkü ruh halimizle daha önceki ruh halimizin niye değişmediğini düşünmeliyiz. Los Angeles’taki Ermeni okulunun duvarlarına Ülkü Ocakları'nın üç hilali çizilmişti birkaç sene önce. Olay olmuştu. Los Angeles’ta eylem yaptı Ermeniler ve o okulda okuyan 8-9 yaşındaki çocuklar o nefreti gördü. Los Angeles’taki Ermeni dostlar arayıp benimle röportaj yapmıştı. “Buna izin vermemeliyiz” demiştim, “Zaten istedikleri bu.” Bu nefretin karşılıklı büyümesini, bundan beslenmesini istiyorlar. Bu duruma düşmemeliyiz. Bu nedenle bu program konusunda geri adım atmakta büyük bir sorun görmüyorum. Türkiye’de birçok gazeteciye yapılan bugün bana yapıldı. Programı geri çektim. Bu program yapmayacağım, gazetecilik yapmayacağım anlamına gelmiyor. Evet tadım kaçtı. Ama tadımız kaçtıysa yemek programı yaparız Elif (!)
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.