Köşe Yazıları

Kadın gazeteciler anlattı: Cinsiyetçilik, erbilmişlik, laubalilik…

Kadın gazeteciler anlattı: Cinsiyetçilik, erbilmişlik, laubalilik…
MELTEM AKYOL
Sunucu kızım, sen hiç utanmadın mı? Annen ve baban “Biz seni bunun için mi yetiştirdik?” diye sorunca utanmayacak mısın?
Böyle demişti Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, kendisine ekrandan “Bildiklerinizi açıklayacak mısınız?” diye soran Halk TV ana haber sunucusu Şule Aydın’a. Tartışma, bir sonraki vakaya kadar -bir sonraki diyorum çünkü hemen hemen bütün kadın gazetecilerin benzer yaklaşımlarla karşı karşıya kaldığını biliyorum- duruldu.  O günden bu yana kendi deneyimlerimi düşünüp bu meseleyi kafamda döndürüp duruyordum ki Ece Temelkuran’ın tweeti düştü önüme: “‘Gençsin, duyduğuma göre güzelmişsin de. Söyle de genel yayın yönetmenin seni Laila’ya getirsin.’ Politik bir yazımdan rahatsız olduğunda böyle yazmıştı çok okunan köşesine. Daha otuzumda bile değildim ve o kadar üzülmüştüm ki 48 yaşımdayım hala o iki cümle ezberimde.” Mesleğe yeni başladığımda gittiğim bir söyleşide sorumu beğenmeyen pek saygıdeğer bir bey - şimdi hayatta olmadığı için ismini yazmıyorum-, “Güzelim sen bunları nereden bileceksin?” demişti. Sonra başka örnekler üşüştü kafama… Üstelik yalnız da değildim… Kendi yaşadıklarım, diğer kadın meslektaşlarımla yaptığımız konuşmalardan onların yaşadıkları… Öyle çok ki! Evrensel’den çalışma arkadaşım Çağrı Sarı, Bianet Kadın ve LGBTİ Editörü Evrim Kepenek ve Gerçek Gündem muhabiri Filiz Gazi ile içimizi döktük birbirimize… Ama sonra aramızda kalmasın dedim, bir kısmını aktarmak istedim… Çünkü aslında dördümüzün kişisel deneyimi gibi görünen şeyler meslekte öylece ortada duruyor. Ama değişiyor da bazı şeyler…  Ve değişecek… 

Cinsiyet Eşitsizliği: Türkiye; Bangladeş, Etiyopya ve Gana’nın gerisinde

Deneyimlere geçmeden önce güncel verileri hatırlayalım. Dünya Ekonomik Forumu'nun 2022 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu'nda Türkiye, 146 ülke arasında 124. sırada yer aldı. Rapora göre Türkiye; Bangladeş, Etiyopya, Endonezya, Gana ve Nijerya gibi ülkelerin gerisinde. Dünyada cinsiyet eşitsizliğinin en fazla olduğu ülke 146. ve son sıradaki Afganistan. Afganistan'ın önünde Pakistan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve İran yer alıyor.  Bu eşitsizlikten kadın gazetecilere düşen baskı, cinsiyetçilik, taciz, mobbing, eşitsizlik, mansplaining, fiziksel şiddet ve dahası… Veri ile somutlarsak: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu’nun (CFWIJ), Haziran ayı raporuna göre dünyanın farklı bölgelerinden 77 kadın gazeteci cinayet, kaçırma, gözaltı, fiziksel saldırı, şiddet, tehdit ve taciz gibi farklı hak ihlallerine uğradı. Sahada gazeteci kadınlara yönelik polis şiddeti Mayıs ayına göre yüzde 83,3 artarken, kadın gazetecilere yönelik taciz davalarının sayısı geçen aya göre yüzde 471,4 arttı. Bu veriler cebimizde düşünelim aşağıda anlattıklarımızı…

‘Cici kız’, ‘tatlı kız, ‘sen yenisin, bilmezsin’

Bianet Kadın ve LGBTİ Editörü Evrim Kepenek uzun yıllardır gazetecilik yapıyor. Evrim’le konuşurken taa mesleğe ilk başladığı yıllara gitti ve anlatmaya başladı: “Sanırım ilk haberlerimden biriydi. Çalıştığım gazetenin yöneticileri ile ilişkisi iyi olan bir ressamın sergisine gönderdiler. Sergide resimleri fotoğrafladım, ressamdan da mini bilgi aldım. Ünlü ve sanat çevresinde oldukça güçlü olduğunu düşündüğüm erkek ressam önce haberi nasıl yapacağımı sordu. Ben çerçevemi anlatmaya başlayınca da daha sözüm planlamam bitmeden, ‘Canım, şurayı şöyle yapmalısın’, ‘Şu fotoğrafımı kullan cici kız’ gibi cümleler kullandı. Yanından ayrıldım haberimi de onun önerdiği şekilde yaptım fakat bu tarzından rahatsız olmuştum. Bu üslupla çok sık karşılaşmaya başlamıştım. ‘Tatlı kız’, ‘cici kız’, ‘sen yenisin bilmezsin, şöyle yap ufaklık’ gibi… İlk yıllarda bunun babacan bir yaklaşım ve işe yardımcı olmak anlamında olduğunu düşünüyordum. Bir şeyden rahatsız oluyordum fakat tam olarak neden rahatsız olduğumun adının koyamıyordum.” Aslında hemen hemen hepimizin benzer bir deneyimi var. Evrim de ‘rahatsız olduğu şeyi’ diğer kadın gazetecilerle konuşunca bulmuş: “Ne zaman ki başka kadın gazetecilerle bu tarzı konuşmaya başladık o zaman aslında bunun eril egemen zihniyetin gazeteci kadınları hem manipüle etmek hem de erkeklerin egolarını tatmin etmelerini araçlarından biri olduğunu gördüm.” İlk yıllarda hep öyle gelir zira, deneyimi daha fazla olanın deneyim aktarımı, yol göstermesi diye düşünüyor insan. Sonra senden daha deneyimsiz erkeklere benzer muamelenin yapılmadığını görünce anlıyorsun meselede başka bir şey olduğunu.  

Gecenin bir saatinde dönülen telefonlar: ‘Tatlım, bugün beni aramışsın…’

Bu konudaki tecrübelerini sorduğumda aklına çok örnek gelmediğini söylemişti Evrim, fakat sonra arka arkaya “birçoğunu hatırlayıp gerildiğini” söylediği örnekler döküldü: “Kadın gazeteciyseniz bu meslekte kabul edilmeniz erkeklere oranla biraz daha zor. Hiçbir baro başkanının bir erkek gazeteciye ‘Tatlım bugün beni aradığında soruna yanıt veremedim, neydi konu?’ gibi bir mesajı gece 11 sularında gönderdiğini sanmıyorum. Ama söz konusu kadın gazeteci olunca hangi sosyal sınıftan olursa olsun erkeklerin bakış açısı biraz daha mesafe dışı olabiliyor. Bunun yanlış olduğunu ifade ettiğinizde de ‘olgunlaşmamış’, ‘olmamış’ veya ‘ufaklık şaka yapmıştım!’ gibi daha da beter durumlarla karşılaşabiliyorsunuz.  Ya da mesela televizyon için çalışırken, soruyu soran ben, haberi bulan ben olduğum halde söyleşi yaptığım erkeğin sürekli erkek kameramana bakarak sorularımı yanıtlaması veya bir onay alması gerekiyorsa ona sorması gibi durumlar yaşadım.  Yerel bir gazetede çalıştığım dönemdi mesela. Oraya İstanbul’dan bir gazeteden gittiğim için ve muhtemelen çok sahada görünmemi istemedikleri için ‘kadın halimle’ beni haber müdürü yaptılar. Gazeteye her gelene uçaktan beni gösterip ‘İşte bu haber müdürü’ diyorlardı. Camekan arkasından incelenen bir yaratık gibi bakıyorlardı. Bir gün ‘bölgenin önemli erkeklerinden’ olduğunu düşündüğüm biri daha geldi, haber müdürü diye beni gösterdiler ona da. Tanıştırma yok-uzaktan parmakla işaret ederek haber müdürü- diye gösteren bir tarzla bunu yaptıktan sonra o kişi ‘Bu küçük kız mı?’ demişti. Camın arkasından da bunu duymuştum sonrasında bakışlarıyla beni hep rahatsız etmişti. Kimse ne iş yaptığımı, habercilikle olan bağımı, habercilikle olan ilgimi, habercilik tarzımı sormuyor, konuşmuyordu. Sadece kadın bir haber müdürü vardı. Kısa bir süre sonra oradan ayrıldım.  Şimdilerde bu tarz bir yaklaşımla eskisi kadar karşılaşmıyorum biraz tarzımdan kaynaklı sanırım. Ne kadar iyi bir gazeteci olursanız olun erkeklerin size ‘kadın gazeteci’ ve “istediğim lafı söyleyebilirim’ rahatlıklarıyla yaklaştıklarını hissetmek çok çok huzursuz edici.” 

‘İstenmeyen soru sorulduğunda laubali dil başlıyor’

Filiz Gazi şimdilerde Gerçek Gündem’de çalışıyor. Filiz’le her bir araya geldiğimizde sohbet konularımızdan biri muhakkak karşı karşıya kaldıklarımız oluyor. Bazen hayret ederek, bazen isyan ederek bazen de ‘alıştık’ eşliğinde anlatıyoruz pek çok meseleyi birbirimize. Anlatsana dedim, anlattı kısaca. Aynen aktarıyorum: “Toplumsal meselelerle bu derece hemhal olan bir mesleğin içinde elbette toplumu anlatan şeyler de yaşıyorum. Patriyarkal gücün kazandırdığı ve erkeklerin de işine geldiği için alışkanlık haline getirdiği hal ve davranışları kastediyorum.  Kendimce geliştirdiğim kalkan görevi gören tavra geçiş yapıyorum. Konuştuğum kişiyle kolay kolay ‘siz’den ‘sen’ e geçmiyorum mesela. Hoş, işe yaramadığı da oluyor. Ben ‘siz’ derken, karşımdaki kişi hızlıca ‘sen’e geçebiliyor. Konuşmanın ortasında ‘Senin memleket neresi?’ deniliyor mesela. Gecenin bir yarısı, bir şey sormak için mesaj atılabiliyor. Kalkanların da işe yaramadığı vakitler oluyor yani. Fakat şu şerhi düşmek de isterim. Daha çok istenmeyen soru, yanlış bir durumun tespiti olduğunda laubali dil başlıyor. ‘Canım’ diyor mesela ya da ‘Filizciğim.’ Öfkelendiği için dipteki erkeklik hali su yüzüne hızlıca çıkıyor. Sanırım o esnalarda toplumsal kodların iş göreceğini düşünüyor. Bana ‘canım’ dediğinde kafasındaki kadın tipolojisine gireceğimi düşünüyor.”  Mevcut ilişkilerin genel olarak “ince bir buz tabakası üstünde yürümek” gibi olduğunu söyleyen Filiz şöyle devam ediyor: “Tüm bunlardan bağımsız ince bir buz tabakasının üzerinde yürümek gibi şimdinin ilişkileri. O güvensizlik halinin verdiği bir otokontrol hep var. Bir diğer şey ise ‘networking’ denen ilişki kazanma biçimlerinden deyim yerindeyse göz gözü görmüyor. Oradaki tekniklerin ya da alışkanlıkların yaygın olduğu sanılıyor ama yok, değil yani. Laubali olmama gerek yok, sevimli olmama gerek yok, aşırı ve gereksiz hiçbir şeye gerek yok. Çok akıllı, kallavi sosyalist kadınların zamane ilişkilenme biçimlerini reddettiği için ‘sahnede’ görünmediğini de söylemek isterim. Meselenin bu tarafı detaylıca konuşulmaktan kaçınılan bir konu.”

‘O kadar doluymuşum ki…’

Çağrı Sarı uzun yıllardır Evrensel’de çalışıyor, birlikte çalışıyoruz. Bu meseleyi kafamda döndürdüğümü söyleyip onun da bir şeyler yazmasını isteyince bir durdu önce, sonra da “Hatırlamıyorum ki!” dedi. Biraz düşün bakalım deyince de dökülüverdi sözcükler… Haber merkezlerinden, sokağa oradan haber kaynaklarına uzanan bir dizi şey anlattı. “O kadar doluymuşum ki bin tane şeyi de yazmadım” diye gönderdi dile dökülenleri:  “16 senedir mesleğin içindeyim. Medyayı burada anlatırken herkesi aynı torba içine koyup mührü de basmak istemem. Ama temel problemin tüm mecralarda var olduğunu gözlemliyorum. Erkek egemen dil ve kültürün bir anda değişemeyeceği de gerçek. Ancak ayrımcılık yapmadığını ifade eden ve kendini gerçekten böyle gören, böyle olduğuna inanan birçok erkek meslektaşımızı herhangi bir tartışmada içinde izleyin, en çok karşılaştığımız şey mansplaining… Sana ‘tatlı tatlı’ bir şey bilmediğini anlatmaya ve senin aslında bu konuyu bilmediğini ikna etmeye çalışır, bakışıyla sözleri ile küçümser. Kadın olduğun için histerik duygulara sahip olduğunu söyler örneğin. Normalde isminle hitap ederken bir tartışma esnasında sana, sesindeki öfkeyi bastırmaya çalışarak ‘ablacım’ ‘güzelim’ gibi ifadeler kullanır. Bu meslektaşlarımızla yaşadıklarımız…  Sokağa çıktığımızda da durum farklı değil. Söyleşi yaptığın kişi, senin sorularını beğenmez müdahale eder, ters soru sorduğun kişi hemen yüzünde alaycı bir tutum takınır. Ama aynı kişi ile erkek bir gazeteci röportaja gittiğinde kadın gazeteciye davrandığı gibi davranmaz… Polisle karşı karşıya geldiğinde dahi kadın ve LGBTİ+’lar açısından durum daha farklı işler.  Elbette ben de karşılaştım böyle durumlarla ve bunu yaşamayan bir meslektaşım olmadığını düşünüyorum.  Bakın gazetelerin yazı işleri kadrosuna, lütfen bu kavramı kullanmayı sevmiyorum ama muhalif medyaya da bakın, kaç gazete, kaç televizyon kanalının genel yayın yönetmeni kadın, kaçının yönetim kadrolarında kaç kadın var? Yazı işleri müdürü, haber müdür kadın sayısına bakın…  Kimse de bana ‘kadınlar istemiyor’ demesin. İstememe önündeki engeli aşmak için sen ne yapıyorsun? Kadınlar neden istemiyor?’ bu soruların yanıtlarını tahmin etmek güç değil.” 

Değişiyor, yeter ki yılmayalım…

Can sıkıcı bir tablo çizmiş gibi olsak da umut da orada dimdik ayakta… Üstelik tablo da değişiyor. Çağrı’nın çağrısı ile bitireyim: “Pek çok şey değişiyor, elbette meslekte de… Çünkü kadın hareketi güçleniyor. Daha çok farkındalık var. Kadınlar haklarına sahip çıkıyor, vazgeçmiyor. Mücadele ediyor. Erkekler de bu süreçten düne oranla daha fazla etkileniyor. Onlar da dün olduğu kadar rahat değiller. Çünkü kadınlarda birçok konuda korku eşiğinin aşıldığını düşünüyorum. Bunun birçok sebebi olabilir tabi, bir kere dayanışma daha güçlü artık. Ya da sosyal medya ifşaları burada sayılabilir, sosyal yaşamlarında erkekleri teşhir edebilecek güçleri düne göre daha yüksek. Haber merkezlerinde ya da karar verme mekanizmalarının olduğu bölümlerde (yazı işleri vs.) kadın sayısının yetersiz olması artık daha çok dikkat çekiyor. Kadınların olduğu haber masalarında dün atılan başlıklar bugün artık rahatça atılamıyor. Tabi bunu pembe bir tablo çizmek için söylemiyorum. Çünkü hala medya eril bir tekelde ve bizim kazanımlarımız hala denizde kum taneleri ne yazık ki. Bir kadın gazeteci arkadaşım bir sohbetimizde ‘haber masasında erkeklerin kulaklarının kadın frekansına kapalı olduğunu düşünüyorum. O ses dalgasına karşı engel var duymuyorlar’ demişti. Neyse ki o ses frekansını duyurabilecek kadar güçlü çıkıyor artık sesimiz. Gerekirse elimize megafon alırız yine duyururuz. Yeter ki yılmayalım…”
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.