Haberler

Tahliye edilen Gazeteci Aykol: ‘Serbest bırakılmam bir erteleme sürecidir’

Tahliye edilen Gazeteci Aykol: ‘Serbest bırakılmam bir erteleme sürecidir’
SEDA TAŞKIN
“Örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla aldığı 3 yıl 9 ay kesinleşmiş cezanın infazının durdurulması sonrası geçtiğimiz hafta tahliye olan kapatılan Özgür Gündem Gazetesi’nin Eş Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol ile süreçte tanıklık ettiği hak ihlallerini ve yaşadıklarını konuştuk. 12 Temmuz’da tutuklanan Aykol, yargı Yeni Yargı Paketi’nin yasallaşmasını takiben bu tarihten 107 gün sonra, 25 Ekim’de serbest kaldı. Özgür Gündem ise 2016 yılında Olağanüstü Hal kapsamında  Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılmıştı. ’CEZAEVİNİN YABANCISI SAYILMAM’ Özgür Gündem gazetesinin eş genel yayın yönetmenliğini yaptığı için yargılanan ve hakkında 63 ceza davası bulunan Aykol, cezaevleri ile ilk defa tanışmadığını, 12 Eylül tarihinde cezaevine girdiğini hatırlattı. Aykol, “ Yaşamımın 10 yılını cezaevinde geçiren biri olarak, cezaevlerinin pek de yabancısı sayılmam. Eksiden çok kalabalık koğuşlarda kalınıyordu. Öyle ki yerlerde yan yana sıralanıp yatıyorduk ve asla sırt üstü yatacak kadar yerimiz olmuyordu.  Yine kaba dayağa tanıklık ediyorduk. Ancak tüm olumsuzluklara rağmen moralimiz hiç düşmüyordu. Zamanında büyük mücadeleler verilerek karşı çıkılan F tipleri gerçekten dedikleri kadar varmış. Tam bir izolasyon uygulanıyor. En fazla üç kişi kalabiliyorsunuz, bu durum çoğu zaman bir kişi de olabiliyor. Tamamen bireysel bir yaşam dayatılıyor” dedi. ‘ÇEŞMEDEN AKAN PASLI SUYU İÇMEK ZORUNDA KALDIM’ Cezaevine ilk götürüldüğü gün saatlerce bekletildiğini ve boş bir odaya koyulduğunu anlatan Aykol, “Cezaevi giriş işlemleri neredeyse iki saat sürdü. Gardiyanların gereksiz yere bağırıyorlardı, sağa bakma, sola bakma gibi emirler veriyorlardı. Daha sonra işlemlerin bitmesi ile birlikte beni bomboş bir odaya koydular. Odada hiçbir şey yoktu. Su bardağım dahi yoktu. Paslı akan çeşme suyundan tabak ile su içmek durumunda kaldım. Cezaevinde en stratejik malzeme kâğıttır.  Her şey için dilekçe yazmak zorundasınız. Öksürmek için bile dilekçe yazman lazım! Daha sonra kantin ihtiyaçlarımı içeren bir dilekçe yazdım ancak birçoğunu vermediler ve ben kettle alamadığım için günlerce çay içemedim” dedi. Aykol, tahliyesinin sadeceYargıtay kararı çıkıncaya kadar sürecek bir "erteleme süreci" olduğunu söylüyor. (Foto: Seda Taşkın) ’GAZETE YOK, KİTAP YOK…’ Bir süre yalnız kaldıktan sonra yanına bir kişiyi verdiklerini söyleyen Aykol, “Gelen arkadaşın birkaç hükümet radyosunu çeken bir radyosu vardı. Onu dinliyordu. Ve onun da TV ihtiyacı karşılanmıyordu. Haberlere ulaşım noktasında sorunlar yaşadım. İstediğim gazeteleri ayın başında dilekçe yazarak alabileceğimi söylediler. Neredeyse 20 gün boyunca gündemden haberdar olamadım. Gazete yok, kitap yok, tv yok… Sonunda kütüphaneden birkaç kitap istedim ve onları okumaya başladım. Daha sonrasında yavaş yavaş dışarıdan da kitaplar elime ulaşmaya başladı. Cezaevinde ana akıma ait gazeteleri almak çok kolay ancak kendi gazetemize ulaşmak için epey mücadele vermen gerekiyor. Yine erişimde zorluk yaşadığım diğer bir konuda mektup zarfı ve kâğıt oldu. Kantine yazmama rağmen bir süre yok diyerek onu da vermediler. Ancak ısrarlarım sonucu bir şekilde onu da alabildim” diye konuştu. ‘DIŞARIDA YAPTIĞIM İŞİ İÇERİDE DE SÜRDÜRDÜM’ Cezaevine girdiğinde çok sayıda dayanışma mesajı aldığını söyleyen Aykol, “İnsanlar cezaevine girdiğimi duyduklarında gönderilebilecek en kısa süre içinde mektuplar yolladılar. Bunların içinde cezaevinde bulunan siyasiler, kurumlar ve cezaevleri başta olmak üzere çok sayıda mektup aldım. 20 yıldır yazıştığım mektup arkadaşlarım buradan da yazmaya devam ettiler. Hala bana sorunlarını anlatıp yardım isteyen arkadaşlar da yazdı. Maalesef imkanlar yoktu, ancak hukuki noktada yardımcı olmaya çalıştım. Bu anlamda dışarıda yaptığım işi içeride de yapmaya devam ettim. Gazeteye ulaştırdığım yazılar daha çok genel sorunlara yönelik oldu” dedi. ‘DEMEK Kİ BU SORUN ÇÖZÜLEBİLİRMİŞ!’ Cezaevinde tanıklık ettiği hak ihlallerine de değinen Aykol, “Sincan Cezaevi’nin paslı suyu çok meşhurdur. Öyle ki bu konuya onlarca defa köşemde yer vermişimdir. Defalarca İnsan Hakları Derneği, (İHD) Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) raporlarında yer almıştır. Yine Adalet Bakanlığı’na defalarca bildirilmiştir. Var olan paslı suyu içmeyi bırakın, banyo bile yapamıyorsunuz. Ancak daha sonra bu konu da çalışmalar yapıldı. Şu an Kadın Cezaevi ve bizim bulunduğumu koğuşlarda son günlere doğru iyileştirme yapıldı. Demir borular yerine plastik borular yerleştirmeye başladılar. Tabi bu süreçte de mağdur olduk. Çünkü günlerce sular kesildi. Aslında demek ki bu sorun çözülebilirmiş! Bütün mesele Bakanlığın ödenek ayırmasıydı” dedi. ‘BİR HAFTA REVİRE GÖTÜRÜLMEDİM’ Hak ihlallerinin arasında önemli bir yer tutan sağlık sorununa da değinen Aykol, çok yakın bir mesafede bulunan revir ve hastanenin çoğu zaman işlevsiz kaldığını söyledi. Aykol, “Revirin yetmediği durumda 10 dakikalık bir mesafede bulunan hastaneye götürülmek için günlerce bekletilebiliyorsunuz. Bir gün rahatsızlandım acil bir durum olmasına rağmen dilekçe yazmama rağmen bir hafta beni revire götürmediler. Israrlı bir şekilde dilekçe yazmamın ardından gardiyanlar doktora görünmeme rağmen bana ilaç getirdiler. Yine bu durum gibi pek çok mağduriyet yaşanmaya devam ediyor” diye konuştu. ‘CEZAEVİ YEMEKLERİ YENİLMEYECEK KADAR KÖTÜ’ Sohbet, spor gibi birçok haktan faydalanamadığını belirten Aykol, ayda bir olan spor faaliyetinin çoğu zaman görüş gününe denk geldiğini ve bu ikisi arasında seçim yapmak zorunda bırakıldıklarını söyledi. Sohbet haklarının kullanamadıklarını da ekleyen Aykol, “Bunu özellikle benim haber yapmamı engellemek olarak görüyorum. Koridorda arkadaşlarınızı gördüğünüzde konuşmamız engelleniyor. Yine bunun yanında cezaevi yemekle yenilemeyecek kötü bir durumda. Onlarca kilo vermemek ve sağlığınızdan olmamanız için kantinden alışveriş yapmak zorunda kalıyorsunuz. Ancak kantinden istediğiniz ürünlere de ulaşamıyorsunuz. Çünkü kesin eksik olarak getiriyorlar” dedi. ‘CEZAEVİNDE DAYANIŞMAYA İZİN VERİLMİYOR’ Cezaevinde dayanışmaya izin verilmediğini ve bireysel bir yaşam dayatıldığının altını çizen Aykol, “Mesela yanınızdaki arkadaşınız üşüyor ancak ona bir kazak alamıyorsunuz. Yanındaki arkadaşın için yiyecek alamıyorsunuz. Bu anlamda tam bir izalasyon merkezi haline dönüştürülmüş durumda cezaevleri. Bu durum tamamen kurulacak olan dayanışmayı engellemek içindir” dedi. ‘SERBEST BIRAKILMAM SADECE ERTELEMEDİR’ Serbest bırakılma sürecini değerlendiren Aykol, “Cezaevine girdiğimde ne zaman çıkacağım diye bakmadım olaya. Kurban Bayramı öncesi çıkma durumum vardı ancak son dakikada karar geri çekildi. Bu nedenle hep siyasi iklime bakıyorum daha çok. Özellikle Suriye’ye müdahale ile bu savaş ikliminde bu yasanın geçmeyeceğini düşünüyordum. Ancak bir takım ‘sözler’ verildi ve bunun kendileri açısından iyi olacağını düşünerek bunu uyguladılar. Aslında bu yargı paketinin şu anki adalet sistemine bir faydası yok. Ama yine de birkaç kişi çıkacak ve bunun propagandasını yapacaklar. Kürtlere, solculara ve sosyalistlere böyle yasaların uygulanmaması için bir bahane bulunacaktır. Sonuç itibari ile mahkeme tercihi var. Nitekim şu durumda bile Perşembe günü bu kararı alabilecekken mahkeme, ‘çok işimiz var’ diyerek Cuma gününe bıraktı. Yine ertelemek istediler ancak ısrarlı mücadelemiz sonucu kararı uygulatabildik. Yani  serbest bırakıldım ancak bizim için bu bir erteleme sürecidir. Sadece nefes alma süreci… Yargıtaydaki sonucu beklemek için dışarıdayım” diye konuştu.  
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.