Köşe Yazıları

Anayasal kriz: Ne oldu, bizi ne bekliyor?

Anayasal kriz: Ne oldu, bizi ne bekliyor?

Bu yazı ilk olarak Yeni Arayış internet sitesinde yayınlanmıştır 

VEYSEL OK

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi (AYM) ve yüksek yargı organları arasındaki gerilim yıllardır biliniyor. Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nden çıkan hak ihlali kararları konusunda rahatsız olduğu herkesin malumu. Ancak bu rahatsızlık, ilk defa kamuoyuna yansıdı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi AYM kararına uymayacağını ilan etti. Sonra da AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Cumhurbaşkanı’nın da Yargıtay’ın arkasında durmasıyla iktidar cenahı tüm bileşenleri ile Anayasa Mahkemesi’ne karşı Yargıtay’ı desteklediğini açıkladı.

Buraya nasıl geldik?

Yaşadığımız anayasal krize, bir dizi hukuka aykırı uygulamanın sonucunda vardık. Gezi davasından tutuklu olan Can Atalay, 14 Mayıs akşamı TİP’ten Hatay milletvekili seçildi. Atalay’ın avukatları mazbatayı alır almaz Yargıtay’dan Atalay’ın tahliyesini istediler. Bir süre yaşanan tartışmanın ardından Yargıtay 3. Ceza Dairesi tahliye talebini reddetti. Atalay’ın suçunun dokunulmazlık kapsamında olmadığını, dolayısıyla tahliye edilmeyeceğine hükmetti. Atalay, tutukluluk halinin seçme ve seçilme hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Başvuru AYM’de beklerken, 28 Eylül günü Yargıtay, Gezi davası hakkında kararını verdi. Atalay hakkındaki mahkûmiyet kararını onadı. Atalay, tutuklu statüsünden hükümlü statüsüne geçti. Atalay’ın avukatları, AYM başvurusunu konusuz bırakmak için kararın beklenenden erken çıktığını belirtti. Yargıtay kararından bir ay sonra Anayasa Mahkemesi 25 Ekim’de kararını yayınladı. Can Atalay’ın kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Kararda Atalay’ın derhal tahliye edilmesi gerektiği vurgulandı.

Kararın hukuki gerekçesi kısaca şu şekilde: milletvekili dokunulmazlığı, seçimden önce soruşturulmasına başlanmış olması kaydıyla Anayasa’nın 14. maddesi kapsamına giren suçlarda işlemiyor. Ancak hangi suçların bu madde kapsamında olduğuna ilişkin bir Kanun veya Anayasa hükmü yok. Anayasanın 14. maddesi şunu söylüyor: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”. Yargıtay yerleşik içtihadında, terör suçlarının 14. madde kapsamına girdiği belirtiyor. Ancak Anayasa Mahkemesi, hukuki belirlilik ilkesine vurgu yaparak hangi suçların bu kapsama girdiğine yargının karar veremeyeceğini, bu suçların kanunla belirlenmesi gerektiği yönündeki içtihadını sürdürüyor. AYM, bu gerekçeyle Can Atalay’ın seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Atalay’ın derhal tahliye edilmesi için dosyayı, ilk derece mahkemesi olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM kararı üzerine tahliye kararı vermemek için günlerce sessiz kaldı. Tahliye kararı beklenirken kimsenin beklemediği oldu. 1 Kasım akşamı Mahkeme Başkanı’nın imzasıyla dosya Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderildi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım akşamı yayınladığı kararda AYM’nin kararına uymayı reddetti. Yetinmedi, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Yüksek yargı arasında anayasal krizi başlattı.

Mahkemeler arasındaki bu krizde Erdoğan’ın desteğini Yargıtay lehine açıklaması üzerine saflar belli oldu. Barolar, muhalefet partileri ve sivil toplum Anayasa Mahkemesine destek vermek için sokağa çıktı.

Yargıtay ise AYM’ye böyle bir yetki tanınarak AYM’nin bir süper mahkeme haline getirildiğini iddia ediyor. Yapılacak değişiklik ile Anayasa Mahkemesinin vereceği kararları sınırlamaları beklenebilir. Verilebilecek kararların yeniden yargılama, hak ihlalinin tespiti ve tazminat olarak daraltılması muhtemel. Bu da Anayasa Mahkemesi’nin Atalay kararındaki gibi “tahliyesine” hükmetmesini imkansız kılacak.

Anayasa değişikliğine gerek yok!

Türkiye’de 2011 yılından beri “yeni anayasa” konusunu tartışıyoruz. Her seçim döneminde iktidar “yeni anayasa” önerisi ile geldi. Uzlaşma komisyonları kuruldu. Metinler hazırlandı. Bunca çabaya rağmen AKP’nin Meclis’te en güçlü olduğu dönemde dahi yeni anayasa hayali gerçekleşmedi. Partilerin milletvekili sayılarına bakınca tartışmanın gerçek bir anayasa değişikliğine gitmesi zor görünüyor. On iki senedir devam eden “yeni anayasa” tartışması devam ediyor. Ancak, Erdoğan’ın amacına ulaşması için Anayasa değişikliğine ihtiyacı yok.

Anayasa’nın 148. maddesi, bireysel başvuruyu düzenliyor. Maddenin beşinci fıkrasında şu ifade yer alıyor: “Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”. Anahtar da bu ifadede yer alıyor. Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 2011 yılında kabul edildi. Kanun bireysel başvuruya ilişkin esasları düzenliyor. Bu kanunda yapılacak değişiklikler ile iktidar amacına kolayca ulaşıp AYM’yi felce uğratabilir.

Anayasa Mahkemesi Usul Kanununun 50. maddesinin birinci fıkrası, “(…) ihlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmeder.” ifadesini içeriyor. Asıl huzursuzluk da buradan kaynaklanıyor. Anayasa Mahkemesi, Can Atalay kararının 117. paragrafında “i. Yeniden yargılama işlemlerine başlanması, ii. Mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması ve ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması, iii. Başvurucunun hükümlü statüsünün sona erdirilmesi, iv. Yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi” hükmünü bu maddeye göre verdi. Yargıtay ise AYM’ye böyle bir yetki tanınarak AYM’nin bir süper mahkeme haline getirildiğini iddia ediyor.

Yapılacak değişiklik ile Anayasa Mahkemesinin vereceği kararları sınırlamaları beklenebilir. Verilebilecek kararların yeniden yargılama, hak ihlalinin tespiti ve tazminat olarak daraltılması muhtemel. Bu da Anayasa Mahkemesi’nin Atalay kararındaki gibi “tahliyesine” hükmetmesini imkansız kılacak. Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlallerini giderme yetkisi, tespit yapmaktan ve dosyayı Yargıtay’a göndermekten öteye geçemeyecek. Bu da bireysel başvurunun uygulamada ortadan kalkması anlamına gelir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa Mahkemesi konusunda uzun süredir tepkili. Ya kaldırılsın ya da yapısı değişsin diyor. Dolayısıyla böyle bir kanun değişikliği Meclis’ten rahatlıkla geçebilir. Yargıtay’ın açıklamasında “(…) anayasal ve yasal çalışmalarda gerekli desteği sağlamaya her zaman hazırdır.” ifadesi yer aldı. Erdoğan da konuşmasında anayasa ve yasalarda çözüm aranması gerektiğine değindi. Bu açıklamalar, iktidarın sorunu yasal düzenlemeler ile de çözmek için adım atacağına işaret ediyor.

Başkan Zühtü Arslan’ın emekli olmasıyla mahkeme üyeleri yeniden başkan seçecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ışık hızıyla AYM üyeliğine yükselttiği eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, kazanması en muhtemel aday. Arslan ve Kuz’un yerine atanacak üyeler ile birlikte mahkemede “bağımsız” üye sayısı sekize düşecek. Karşı blok, iki üye daha kazanarak yedi üyeye çıkacak.

Başkan Fidan, yediye karşı sekiz üyeli Genel Kurul

Son günlerde, suç duyurusuna muhatap olan Anayasa Mahkemesi üyelerinin istifası konuşuluyor. İstifa olmasa dahi, ihlal kararı yönünde oy kullanan Başkan Zühtü Arslan gelecek sene 17 Nisan’da emekli olacak. Yine ihlal yönünde oy veren Emin Kuz’un görev süresi de 12 Mayıs’ta dolacak. İkisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğrudan atama yapacağı koltuklar.

Başkan Arslan’ın emekli olmasıyla mahkeme üyeleri yeniden başkan seçecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ışık hızıyla AYM üyeliğine yükselttiği eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, kazanması en muhtemel aday. Arslan ve Kuz’un yerine atanacak üyeler ile birlikte mahkemede “bağımsız” üye sayısı sekize düşecek. Karşı blok, iki üye daha kazanarak yedi üyeye çıkacak.

İrfan Fidan’ın Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu ve üye yapısının ortadan bölündüğü bir senaryoda, Mahkeme üzerindeki tartışmalar da sona erecek. Anayasa Mahkemesi, gündemden ve Türkiye’nin hukuk geleneğinden sessizce çekilecek.

Bireysel başvuru bir yere gitmiyor ama daha fazla ihlal kararı yolda

Bireysel başvuru 2011’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruları azaltmak ve önlemek için getirildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de AYM’ye gitmeden bana gelmeyin diyerek, bireysel başvuruyu, etkili bir başvuru yolu olarak tanıdı. O günden beridir de hukuki tartışmaların odağında yer alıyor. Ancak tartışmalar ne kadar alevlenirse alevlensin bireysel başvurunun ortadan kalktığı bir senaryo gerçekçi değil. Henüz böyle bir niyet kamuoyuna yansımadı.

Bireysel başvuru var olmaya şüphesiz devam edecek. AYM yeni dönemde de politik olmayan davalarda, ihlal kararı vermeye devam edecektir. Ancak, bazı dosyalar açısından bireysel başvuru by-pass edilebilir hale gelecek.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bazı başvurularda, Anayasa Mahkemesi’nde görülmeye devam eden dosyaları görüşmeyi kabul etti. Başka bir deyişle, henüz AYM karar vermese de ben dosyaya bakacağım, dedi. Önümüzdeki dönemde şüphesiz bunu daha çok göreceğiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin iş yükü daha da artacak. AİHM’den gelen hak ihlali kararları daha da artarak gelmeye devam edecek. Avrupa Konseyi ile zaten Kavala nedeniyle gerilen ilişkiler daha da gerilecek.

Yeni Anayasa tartışmaları

Şu anda Cumhur İttifakı’nın 324 milletvekiline karşılık Millet İttifakı’nın 211, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın 65 milletvekili bulunuyor. Anayasa değişikliğinin doğrudan geçebilmesi için 400, referanduma gidebilmesi için de 360 milletvekili gerekli. Bu tabloda Cumhur İttifakı 36 milletvekiline ihtiyaç duyuyor. DEVA (15 milletvekili), Gelecek ve Saadet (20 milletvekili) topluca desteklerse veya İYİ Parti’nin (43 milletvekili) desteği alınırsa 360 milletvekiline ulaşmak mümkün.

400 milletvekiline ulaşmak için CHP ve Emek ve Özgürlük İttifakı hariç tüm partilerin desteği lazım. CHP, HEDEP ve TİP dışındaki partilerin olası bir Anayasa değişikliği girişiminde nasıl bir tutum takınacakları konusunda öngörüde bulunmak zor. Ancak Meclis’teki siyasi partilere şu hatırlatmayı herkesin yapması gerekiyor: Anayasaya uymayan bir iktidar anayasa değişikliği yapamaz! Eğer destek verilip anayasa değişikliği olursa, bu değişikliğin demokratik bir hukuk devletinin gerekliliği için olmayacağı çok açık.

Bu yazı ilk olarak Yeni Arayış internet sitesinde yayınlanmıştır 

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.