Haberler

Helikopter Davasında yargılanan gazeteciler: Yaşadıklarımız Diyarbakır’da tekrarlanıyor

Helikopter Davasında yargılanan gazeteciler: Yaşadıklarımız Diyarbakır’da tekrarlanıyor
ŞENOL BALI
Havuz medyası ve büyük ölçüde muhalif medyanın bu arkadaşlarımıza dönük kullandığı dil içimize dokunuyor. Gelecek açısından tedirgin ediyor. Herkesin sahip çıkması lazım Kürt gazetecilere. Çünkü bu gazetecileri dövdürürseniz yarın daha da ağırını yaşayacaksınız.
Bu sözler, Helikopter Davası kapsamında dört meslektaşı ile birlikte yargılanan Mezopotamya Ajansı Van muhabiri Adnan Bilen’e ait. Bilen ve helikopter işkencesini ilk olarak haberleştiren Cemil Uğur, Diyarbakır’da 8 Haziran’da başlatılan sürecin kendi yaşadıkları süreç ile aynısı olduğunu düşünüyor. 8 Haziran sabah erken saatlerde Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan ve Jin News müdürü Safiye Alagaş’ın da aralarında olduğu 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı. Dosyaya getirilen gizlilik kararı yüzünden gözaltındaki gazeteciler ve avukatları resmi olarak bilgilendirilmedi. Fakat aynı günün erken saatlerinde ana akım medyada gazetecilerin “KCK Basın Komitesi Yapılanması” operasyonu kapsamında gözaltına alındıkları duyuruldu. Sekiz günlük gözaltı süresinin ardından gazetecilerin emniyetteki sorguları tamamlandı ve adliyeye sevk edildiler. Savcılığın tutuklama talebiyle mahkemeye sevk ettiği 22 kişiden gazeteciler Abdurrahman Öncü, Aziz Oruç, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Doğan Güler, Mehmet Ali Ertaş, Mehmet Şahin, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Remziye Temel, Safiye Alagaş, Serdar Altan, Suat Doğuhan ve Zeynel Abidin Bulut “terör örgütü üyeliği suçunu işlediklerine dair kuvvetli şüphe bulunması” gerekçesiyle tutuklandı.  Gazeteciler Gülşen Koçuk, Esmer Tunç, Mehmet Yalçın, Kadir Bayra, basın çalışanı Feynaz Koçuk ve gözaltındaki gazetecilerden birisine röportaj verdiği için gözaltına alınan İhsan Ergülen ise adli kontrol tedbirleri ile serbest bırakıldı.  Gazetecilerin neden gözaltına alındığı kendilerine avukatlardan dahi önce bildirilen ana akım medya, gazetecilerin tutuklanarak cezaevine gönderilmelerini de “Haber kılıflı muhbirlik: Operasyon için havalanan F-16'ları örgüte bildirmişler” ve benzeri başlıklarla geçti. Bu haberler üzerinden gazeteciler ana akım medyada ve sosyal medyada hedef gösterilmeye devam ediliyor. Ana akım medya bildiğimiz gibi iken muhalif olarak bilinen medya kuruluşları, gazeteciler ve hatta meslek örgütleri “bekle-gör” politikası izleyerek çoğunlukla sessiz kalmayı tercih etti. Öyle ki meslektaşları gözaltına alınmadan beş gün önce tutuklu gazeteciler Nedim Türfent ve Ziya Ataman’a para gönderdiği için gözaltına alınan ve 6 Haziran’da serbest bırakılan DFG Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu ile Mezopotamya ajansı muhabiri Gökhan Altay sosyal medya hesaplarından yaptıkları açıklama ile Türkiye Gazeteciler Sendikasını (TGS) gerekli tepkiyi göstermemek ile eleştirdi ve buradaki üyeliklerine son vererek Disk Basın- İş’e üyelik başvurusu yaptı. 

Tarih tekrarlanıyor: ‘Terör’ yaftası ile gazetecilik yargılanıyor

Aynı durum, 6 Ekim 2020’de kamuoyunda “Helikopter Davası” olarak bilinen dava kapsamında tutuklanan ve ardından beraat eden gazetecilerin gözaltı sürecinde de yaşanmıştı. MA muhabirleri Adnan Bilen,  Zeynep Durgut ve Cemil Uğur, Jin News muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala gözaltındayken Van Postası isimli bir site, 6 Ekim’de “Van’da 6 kişi neden gözaltına alındı? İşte doğrular ve yalanlar…” başlığı ile bir haber yayınlamıştı. Dosyada gizlilik kararı olmasına rağmen yayımlanan haberde gözaltına alınan gazeteciler suçlanmış ve 5 gazetecinin haber faaliyeti nedeniyle değil, “PKK üyeliği” gerekçesiyle gözaltına alındığı iddia edilmişti. Gazetecilerin gözaltına alındığı 6 Ekim 2020 sabahında ana akım medyanın kullandığı ortak başlık ise şu olmuştu: “Van’da PKK operasyonu: 6 gözaltı’. Ana akım medya ortak olarak geçilen haberde “operasyonun PKK/KCK silahlı terör örgütünün basın ve kültür yapılanmasına yönelik olduğu” iddia edilmişti.  Bu haber ile başlayan ve devletin yüksek kademesi de dahil gazetecileri hedef alan medya kampanyasına rağmen gazeteciler altı aylık tutukluluk süresinden sonra ilk duruşmada tahliye edilmiş ve 6 Ocak 2022 tarihinde görülen davanın dördüncü duruşmasında ise beraat etmişti.   Öte yandan gazeteciler tahliye edildikten sonra da hedef olmaya devam etmişti. 25 Ekim 2021 tarihinde Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından Cemil Uğur’a  “Rafet Genç Haber Ödülü” verilmesi birçok yayın organı tarafından “Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), terör örgütü PKK'nın yayın organları Mezopotamya Ajansı ve Jin News'e ödül verdi” başlığıyla duyurulmuştu. 

Bilen: Bizi üzen tutuklamalar değil, demokrat ve muhaliflerin sessizliği 

Gazeteci Adnan Bilen, ana akım medyanın meslektaşlarının gözaltına alınmasını ve tutuklanmalarını duyurma şeklinin kendisini şaşırtmadığını söylüyor. Bilen, aynı dilin kendi yargılamalarında da kullanıldığını söylüyor. Kendilerinin gözaltına alınması sırasında da aynı medyanın “KCK Basın” şeklinde haberler yaptığını hatırlatan Bilen, asıl eleştirilmesi gerekenin muhalif medya olduğunu söylüyor. “Terör örgütü” gibi yaftalar ile kamuoyundaki sesin kısılmak istendiğini belirten Bilen, söz konusu Kürt gazeteciler olduğunda oluşan sessizliğin hiç bozulmadığını belirtiyor: “Operasyona ‘örgüt’ veya ‘komite’ yaftası yapıştırılarak kamuoyu baskısı engellenmeye çalışılıyor. Bunu söylemek kullanışlı bir durum çünkü. Bu durum muhalif veya demokrat medyanın da işine geliyor. Çünkü işin özünde çekiniyorlar. Ortada bir sessizlik var . Kürt gazeteciler söz konusu olduğunda bu sessizlik hiçbir zaman bozulmuyor. Yine iktidar olmak isteyen muhalefete yakın basın kuruluşlarının da bu operasyon karşısında fikir belirtmemeleri olası iktidar değişimi ile medyanın Kürt gazetecilere nasıl bakacağına dair işaretler veriyor. Operasyonun yapılması veya arkadaşlarımızın gözaltına alınıp tutuklanmasına değil, muhalif ve demokratların sessizliğine üzülüyoruz.” Bilen, sözü uluslararası medya kuruluşlarının gözaltılar karşısındaki tutumuna getiriyor. “Uluslararası medya kuruluşları, muhalif medyadan ve bazı meslek örgütlerinden belki de daha net bir tavır koydu” diyen Bilen, sözlerine dayanışmanın önemine vurgu yaparak devam ediyor: “Dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Eğer Helikopter Davası’nda bu dayanışma olmasaydı dava çok farklı noktaya gidebilirdi. Tutuklanan meslektaşlarımız ile de aynı dayanışmanın gösterilmesi lazım.” 

Yargılanmak istenen yine gazeteciliktir

Kendi yaşadıkları süreç ile Diyarbakır’daki mevcut süreç arasındaki benzerliğin yalnızca medyanın tutumu ile sınırlı kalmadığına dikkat çeken Bilen, Helikopter Davası’nda olduğu gibi bu süreçten de zorlama bir şekilde dava yaratılmaya çalışıldığını söylüyor. Bilen, gazeteciliğin yargılanmak istendiğine dair şüphe olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Helikopter Davası’nda suçlandık, cezaevine girdik, çıktık ve sonunda beraat ettik. Hatta Anayasa Mahkemesi, tutuklu kaldığımız sürece dönük ihlal kararı verdi. Zorlama bir yargılama olduğu bu kararlarla ortaya çıkmış oldu. Yine orada konu helikopter olayı iken her bir arkadaşımız farklı şeylerle suçlanmıştı. Yani gazetecilik faaliyetlerimiz konu edilmişti. Aynı şey Diyarbakır’da yapılıyor. Onların yaptıkları gizli şeyler değil. Televizyon kanallarına program yapmakla suçlanıyorlar. Bu programlar aleni bir şekilde yapıyor. Dolayısıyla bunlar bir yargılamanın konusu olamaz. Bu yüzden gazetecilerin yargılanması tam da gazetecilik mesleği ile ilgili. Yoksa gazetecinin haber yapması, televizyon kanalına bağlanması kadar normal bir durum olabilir mi?” Bilen, “neden şimdi?” sorusuna ise gazetecilerin tutuklanmasının giderek sertleşen ve savaş politikalarına teslim olan iktidar için “yol temizliği” olduğunu söylüyor: “Çünkü özgür basın, yaşanan hak ihlallerini, iktidarın yaptığı bütün pervasızlıkları halkın gözleri önüne seriyor. Toplumun tüm bu yaşananları görmesini, bilmesini sağlıyor.”

Uğur: ‘Bekle-gör’ mantığı yanlış

Gazeteci  Cemil Uğur da meslektaşı Bilen ile benzer düşünüyor. Gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle gözaltına alındığını dile getiren Uğur, ana akım medyanın algı yaratmak istediğini şu sözlerle açıklıyor: “Bizler de gözaltına alınıp, tutuklandığımız Helikopter Davası’nda  aynı süreci yaşadık. Bir işkenceyi kamuoyuna duyurduğumuz için 4 meslektaşımla gözaltına alındık ve daha sonra tutuklandık. Gözaltı sürecinde henüz avukatımla görüşememişken ve gözaltı gerekçemiz bizlere söylenilmemişken yandaş basın tarafından hakkımızda haberler servis edildi. Tutuklama sürecimizde algı yönetmeye çalıştılar. Ancak biz beraat ederek bu algıyı yıktık ve bizlere ‘terörist’ diyenlerin yalanları açığa çıktı. Aynı süreç şimdi de Diyarbakır’da yürütülmek isteniyor. Yapanlar farklı ama mantık aynı.”’  Kendilerine muhalif diyen kesimin “Bekle-gör” tarzında bir tutum sergilediğini kaydeden Uğur, bunun yanlış olduğunu düşünüyor: “Burada yandaş basın ve iktidar algı operasyonu yaparken, muhalefet ve basın örgütlerin bir çoğu sessiz kalıyor. Gazetecilere dönük baskıya ses çıkarmayanlar demokrasiyi inşa edemez. Hele bekleyin ne ile suçlanıyorlar mantığıyla hareket edildiği sürece bu ülkede demokrasi ve özgürlük inşa edilemez. Hak, hukuk ve adalet diyenler en çok bugün bunlara ses çıkarmalıdır. Kimse gazetecileri yalnız bırakmamalı ve basın kuruluşlarının sesi daha gür çıkmalı. Adalet yoksa hep birlikte amasız fakatsız ortak mücadele etmeliyiz.” 
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.