Arşiv

Medyada mülteciler: Dikenli dili aşmak, dikenli teli aşmaktan daha zor

Medyada mülteciler: Dikenli dili aşmak, dikenli teli aşmaktan daha zor
MELTEM YILDIRIM
Yazılı, görsel ve sosyal medyanın mayınlı arazisi, ülkenin güncel siyaset sarmalında mülteciler için her gün yeni tehlikelere gebe. Peki, bu durumun göçmenlerle ilgili çalışmalar yürüten kurumlara ve sahaya yansıması nasıl oluyor? Alanda nasıl sorunlar yaşıyorlar? Mülteci derneklerinin medya ile çetrefilli imtihanını konuştuk.

Açıkgöz: Etkileşim almak için yanlış haber yapmaya devam ediyorlar

Epic Migrations Kurucusu Sümeyye Açıkgöz, Türkiye’de en yoğun çalıştıkları mülteci gruplarının Suriyeliler ve Afganlar olduğunu, Uygurlar gibi spesifik göçmen gruplarına dair de çalışmalar yürüttüklerini belirtti. Uzun yıllardır uluslararası göçte ara durak niteliği taşıyan Türkiye’nin, son beş senedir “nihai durak” haline geldiğine dikkat çeken Açıkgöz, Türkiye’ye ekonomik sebeplerle gelen göçmenlerin çalışma, kazandıklarını memleketlerine götürme ve çalışmak için tekrar gelme döngüsüne vurgu yaptı. Afganistan’dan Türkiye’ye göç dinamiğine ve Türkiye’deki Afgan işçiliğine dikkat çeken Açıkgöz, 40 yıldan uzun süredir devam eden iç savaşın normalleşmesi sebebiyle genel göçün ekonomik sebeplerle erkek iş gücüne dönüştüğünü, Afganların çoğunlukla ağır sanayi işçiliği yaptıklarını vurguladı. Taliban’ın yönetimi ele geçirdiği yaz aylarından itibaren ise göçün kitlesel boyutlara ulaştığını dile getiren Açıkgöz, bu yaz Afganistan’dan göçle Van sınırında yaşanan insanlık dramınına şahit olunmasına rağmen medyada yer alan mülteci karşıtı haberler yüzünden yaşadıkları çalışma zorluklarına değinerek, “Van’da mülteciler hakkında çıkan haberler sonrası, Van’a gittiğimizde ciddi derecede hakarete maruz kaldık. İran duvar ördüğünde Afganlar yine gelmeye devam etti. Sınırlar kapatılmış olsa bile insanlar bir şekilde geçiyor çünkü ülkelerinden can havli ile çıkıyorlar ve kendilerini gitmek zorunda hissediyorlar. Afganlar için reklam yapıyorsunuz dediler, spam saldırılarına maruz kaldık, çok tepki aldık. Biz o süreçte sosyal medyada Van’a gittiğimize dair parça parça bildirimlerde bulunuyorduk. Van’dan döndükten sonra ise biraz geri çekildik. İki üç ay sonra, yapılan haberler etkisini yitirdiğinde Van sınırındaki düzensiz göçmen hareketliliği hakkında rapor yazıp yayınladık. Bu konuda stratejik olmak zorundayız” ifadelerini kullandı. Medyada mültecilerle alakalı olarak üretilen nefret söyleminin çalışmalarında yarattıkları zorlukların dışında, mültecilere dair yaratılan algının verdiği zararı, “Bazen bu ülkenin yararına çalıştığımızı anlatamıyoruz. Kimseyi toplayıp bir köşeye atıp bırakamazsınız. İnsandan, insan hayatından bahsediyoruz. ‘Herkes gelsin’ veya ‘Kimse gelmesin, hemen gönderelim’ demekle olmuyor. Türkiye’de acil olarak bir göç bakanlığına ihtiyacımız var. Orada göçe dair bir politikanın çalışılması ve düzenlemeler yapılması gerekiyor. Uluslararası bağlantıların kurulması, ortaklıkların sağlanması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerekiyor. Uygur bölgesinden gelenlerin yaşadıklarını dünya bildiği halde tavır alınmadığı ve yaşananlar uluslararası arenada tanımlanmadığı için Uygurlar burada resmi sığınmacı statüsü alamıyor” şeklinde aktardı. Basın yayın kuruluşlarının yayınlarını takip ettiklerini ve ayrıştırıcı yayınlarına karşı onları bilgilendirerek gerekirse tekzip talebinde bulunduklarını belirten Açıkgöz, “Genel olarak basın yayın kuruluşlarını takip ediyoruz. Haberlere ve sosyal medyada yayınladıkları ayrıştırıcı paylaşımlara müdahale etmemize rağmen umursamıyorlar. Haberin doğru olması ile değil, haberden etkileşim alınıp alınmaması konusuyla ilgileniyorlar. Onlara işin aslını yazıyoruz fakat sonrasında geri çekilmek durumunda kalıyoruz çünkü şimdiye kadar hiçbir zaman ‘Bu işin aslı böyle miymiş?’ gibi bir bildirim almadık. Örneğin, ‘yanlış yapıyorsunuz, işin doğrusu böyle’ diyerek Van’da yaşanan süreçle ilgili çıkan haberler hakkında hemen hemen tüm medya kuruluşlarına bilgilendirme raporu gönderdik ama onlar yine aynı şekilde yazmaya devam ettiler. Sosyal medyada bize hakaret edildiğinde ise avukatlarımız bir ihtar çekiyor. İhtardan sonra karşı taraf kendini geri çekiyor ve böyle olduğu için sonrasında mahkeme süreci yaşamıyoruz” sözlerini kullandı.

Kaya: Mülteciler başlarına nelerin gelebileceğinin farkındalar ve huzursuzlar

Derneklerinin yurt içinde ve Suriye, Irak gibi yurt dışında politik sebeplerle yaşadıkları yerlerden göç ettirilen Kürt göçmen ve mültecilere, son bir yıldır da konjonktürel gelişmelere bağlı olarak Afgan ve İranlı mültecilere hukuki ve sosyal destek sağladığını belirten Göç İzleme Derneği avukatı Canan Kaya, sınırlardaki mülteci ölümleri ve yurt içinde gerçekleşen ırkçı saldırılara dair çalışma yürüttüklerini ifade etti. Mültecilerin geldikleri ülkelerde barınma ve güvenli yaşam gibi en temel haklardan mahrum edildikleri için göçmek zorunda kaldıklarını ifade eden Kaya, peşi sıra ekonomik koşullar ve eğitim gibi sebeplerin geldiğini, Türkiye’nin tüm bu ihtiyaçlara cevap verme noktasında Avrupa’nın gerisinde kalmasından dolayı nihai bir durak olmaktan ziyade bir geçiş güzergahı olduğunun altını şu sözlerle çizdi: “Türkiye, kalıcı bir yaşamı mümkün kılmıyor çünkü Türkiye’de mülteci düşmanlığını besleyen politikalar, ucuz iş gücü olarak görülmeleri, emek sömürüsü, kadınların, hele ki mülteci kadınların yeterince güvende olmaması, son zamanlarda medyada linci tetikleyen söylemlerin artması ve bu söylemlerin mültecileri huzursuz etmesi, mültecilerin iş yerlerine ve evlerine saldırılarının, hatta nefret cinayetlerinin gerçekleşmesi Türkiye’de kalıcı bir yaşam düşüncesine engel oluyor. Başlarına nelerin gelebileceğinin farkındalar ve huzursuzlar.” Türkiye’de iktidarın ve muhalefetin mültecilere yönelik dilinin basın üzerinden dolaşımının aynı çözümsüzlüğe hizmet ettiğini belirten Kaya, mültecileri ayrıca medya üzerinden güncel siyaset için araç haline getirdiklerine dikkat çekerek, “CHP liderinin Twitter’da ‘İktidarımızda Suriyeli misafirlerimizle helalleşip iki yılda memleketlerine uğurlayacağız’ demesi üzerine Erdoğan ‘Ensar’ ifadesini kullandı. Ancak ne iktidarın ne de muhalefetin ensar ve muhacir tanımı hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olduğunu düşünmüyorum. Bunu bazı sosyal medya paylaşımlarından, bu dilin tetiklediği mültecilere yönelik saldırılardan görebiliriz. Bu meselelerin dini kavramlar üzerinden ele alınması başlı başına yanlış. Hak temelli bir yaklaşım olması gerekiyor. Bu insanlar ucuz iş gücü olarak görülüyor, mülteci düşmanı kitlelerin oyunu toplamak için medyada da siyasi araç olarak kullanılıyor” ifadelerini kullandı.

Selamet: Medyanın mültecilere bakışı politik durumla eş güdümlü

Göç İzleme Derneği Basın Sorumlusu Yılmaz Selamet, medyanın toplum algısını oluşturmada en önemli rol oynayan araçlardan biri olduğunu hatırlatarak, medyada mülteci meselesinin gazeteciliğin etik çerçevelerine ve uluslararası hukuka göre ele alınması halinde, entegrasyonun hızlanacağına inandıklarını belirtti. Ancak, Türkiye’de ana akım basın ve medyanın mültecileri ele alışının çoğunlukla gerçeklikten ve bağlamadan kopuk, gündelik siyasete argüman sağlama biçiminde olduğunu ifade eden Selamet, sözlerine şu şekilde devam etti: “Basın ve medyanın mülteciye bakışı malesef ülkemizde politik durumla paralel yürütülmektedir. İktidara yakın medya, mültecileri tamamen iktidarın politikalarına göre ele almaktadır. Mesela iktidarın dönem dönem ‘Kapıları açarız, mültecileri yollarız’ gibi söylemleri oluyor. İktidar, mültecileri Avrupa’ya yönelik şantaj aracı olarak kullanıyor ve iktidar yanlısı medya bu dille haber yapıyor. Örneğin 24 Nisan 2017’de Güneş Gazetesi ‘Ve kapıları açma vakti’ manşeti ile çıkmıştı. Diğer yandan iktidar, hoşgörü dili kullandığı zaman da medya o dili kullanıyor. Muhacir, ensar gibi kavramlar kullanılarak yayın yapılıyor. Öte yandan muhalefete ait medya da iktidara eleştirilerini dönem dönem mülteci karşıtlığı üzerinden dile getiriyor.” Basında ve sosyal medyada mültecilere yönelik nefret söyleminin arttığı dönemlerde saldırıların da arttığına işaret eden Selamet, Ümit Özdağ’ın sosyal medyadaki açıklamaları sonrası Esenyurt’ta mültecilere ait alışveriş merkezine yapılan saldırıyı hatırlatarak, “Olaydan üç gün sonra alana gidip bir saha raporu hazırladık. Mülteciler, hedef gösterilmeleri sebebiyle yaşadıkları bölgede sürekli olarak saldırı altında olduklarını, olaydan sonra iki gün işe gidemediklerini, toplu taşımaya binemediklerini, korkularından dolayı alışveriş merkezi yakınındaki parka çocuklarını gönderemediklerini söylediler” dedi. Afganistan’dan göçün başladığı dönemde sosyal medyada başlatılan göçmen karşıtlığını ve dolaşıma sürülen nefret dilinin etkisini kırmak için kendi sosyal medya hesaplarından mücadele ettiklerini belirten Selamet, “Geçtiğimiz 2021 yılının yaz aylarında Afganistan’dan gelen bir göç dalgası olmuştu. O dönem, sosyal medyada mülteci karşıtlığı üzerinden kampanyalar düzenleniyordu. Biz de bunun karşısında durarak yayınlar yaptık ancak sonrasında bizim dışımızda ayrıca birçok sivil toplum kuruluşu, bu dille mücadele ettiği için hedef gösterildi” sözlerini kullandı.
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.