İfade özgürlüğü davaları hakkında tartışan avukatlar, AİHM’den başka uluslararası adalet mekanizmalarini değerlendirme zamanı gelip gelmediğini de sorguladı
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) düzenlediği yuvarlak masa toplantısında Türkiye’nin en önemli ifade özgürlüğü davalarında mağdurları savunan avukatlar bir araya geldi.
MLSA’nın 13 Nisan’da ilk buluşmasını yaptığı Basın Avukatları Ağı’nın ikinci toplantısı olarak gerçekleşen buluşma 21 Mayıs’ta Friedrich Naumann Vakfı’nın desteğiyle İstanbul’daki Cezayir Restaurant’ta gerçekleştirildi.
Bahri Belen, Aynur Tuncel, Gülizar Tuncer, Hürrem Sönmez ve Yıldız İmrek’in de aralarında bulunduğu katılımcılar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) son zamanlardaki kararlarından, dayanışmayı desteklemek ve güçlendirmek için atılacak somut adımlara uzanan çeşitli konuları tartıştı.
“Yargı savcı ittifakı”
Toplantıda açılış konuşmasını yapan Avukat Veysel Ok sözlerine yargı ile savcılar arasında bir ittifak olduğunu ancak hak savunan avukatlar arasında bir kopukluk olduğunu belirterek başladı. Ok, “Bu toplantılarla bu kopukluğun giderilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 160’tan fazla tutuklu gazeteci var, AİHM başvuruları sayıca az. Bunun bir sebebi avukatların çok yoğun olması. Diğer sebebi de 2012’de iç tüzük değişikliğiyle her şeyin zorlaşmış olması. Bu toplantılarla hem kendi aramızdaki dayanışmayı arttırmayı hem de savunma desteği vermeyi konuşmak istiyoruz” dedi.
Ok aynı zamanda MLSA’nın Kasım ayında Avukatlar için Avukatlar, Alman Yargıçlar Birliği, ve Berlin Barosu gibi örgütler ile toplantılar yapmak üzere ağdaki avukatlar için Berlin’e bir ziyaret düzenleyeceğini söyledi.
Ortak bir veritabanı ihtiyacı
Yuvarlak masa toplantısında söz alan Avukat Hürrem Sönmez, önemli basın ve ifade özgürlüğü davalarına ilişkin yasal süreçlerin durumunu özetleyen bir veri tabanı oluşturulmasını önerdi. “Yeni bir karara ulaşabileceğimiz bir veritabanına ihtiyaç duyuyoruz. Örneğin ‘Aynur Hanım’ın izlediği davalarda, Ahmet Altan’ın dosyasında neler oldu’ gibi bilgiye başvurabileceğimiz bir şey. Raporlama konusunda çalışan avukatlar açısından bu çok yararlı olacaktır.”
Sönmez ayrıca meslek içi eğitim fikrinin çok iyi bir öneri olduğunu ve AİHM’nin başvurularda çok titiz olduğunu söyledi.
MLSA Hukuk Departmanı Başkanı Veysel Ok, örgütünün AİHM başvurularında müvekkillere uluslararası destek sunabileceğini belirtti.
Eğitim çalışmalarının önemli olduğunun altını çizen Bahri Belen, avukatların belirli bir dava hakkında diğer avukatları bilgilendirerek, söz konusu davada farklı çözümlerin tartışılabileceği toplantılar düzenlenmesini önerdi. “Belli davalar konusunda, o davayı takip eden bir ya da iki arkadaş, iddianamedeki suçlamaları, yargılama sürecini, karar verildiyse kararı, bunun hem basın hukuku hem yargı uygulaması açısından, AYM’ye bireysel başvuru yapıldıysa bu süreçle ilgili durumu anlatsın, ilgili arkadaşlar da dinlesin. Böyle bir çalışma basın hukukuyla çalışacak arkadaşlar için, belli bir dosyanın anatomisini çıkarmak için yararı olabilir”.
Anayasa Mahkemesinin 11 Ocak’ta tahliyesi yönündeki kararına rağmen yerel mahkemelerin ayak diremesi yüzünden 17 Mart’a kadar tahliye edilmeyen Şahin Alpay’ın yargılanmasına ilişkin davayla ilgili bilgiler veren avukat Aynur Tuncel, Alpay ve Mehmet Altan hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararların sonucunda bir hak kazanımı elde edilmediğini vurguladı.
“17 Mart’ta Şahin Alpay için tahliye aldık; ev hapsi kararı 10 Nisan’da reddedildi. 16 Nisan’da AYM’ye götürdüm. 22 Nisan’da yıl dönümleriydi ve cevap gelmemesini buna bağladım. Ancak sonra tüzüğü okudum ve bölüm başkanının isterse tek başına ret kararı verme hakkı olduğunu gördüm. Onu da yapmadı. Şu ana kadar yanıt vermediler. Başvuru numarası vermiyorlar artık. 2 Mayıs’ta DHL’e vererek AİHM’ne bildirim yaptım ama maalesef AİHM den de cevap alamadım. Ev hapsini mahkemenin kaldıracağını oradan anladım. 11 Mayıs’ta ev hapsini kaldırıp imza koydu. Bunların hiçbirini bir kazanılmış hak olarak görmüyorum” dedi.
Tuncel ayrıca, uluslararası örgütlerin desteği olmasaydı AİHM’nin Alpay, Altan ve diğer gazetecilerin başvurularına öncelik vererek kabul edeceği konusunda şüpheleri olduğunu belirtti.
AİHM tek çare mi?
AİHM ile ilgili tespitlerini paylaşan Avukat Ferat Çağıl. “Şekli unsurların, birçok yolların tüketilmesi gerekliliği var. Bunlar belki yoğunluktan belki başka bir sebepten yapılamıyor. 15 Temmuz’dan sonra AİHM’nin şöyle bir politikası var: Türkiye’deki hukuk uygulamasıyla ilgili olarak kızar gibi görünüp yaramaz çocuğun başını okşar gibi b’r tavrı var. 15 Temmuz sonrası AİHM uygulamalarını bir tartışmaya açmak gerekiyor” dedi.
Katılımcılar ayrıca BM İnsan Hakları Komisyonu gibi diğer uluslararası mekanizmalarda adalet arama olasılığını tartıştılar.
Avukat Belen: “AİHM’nin tutumunun siyasal bir niteliği olduğunu ifade ederken söylemek gerekir; 15 Temmuz’dan sonra AYM’ye bile başvurmadan yapılan başvurular var. Bunlarla ilgili ihlaller barajın kapakları açılacak korkusuyla pragmatik bir yaklaşım var. AİHM işlevselliğiyle ilgili olarak Avrupa’nın vicdanını sorgulatacak. Belki de AİHM’ne başvurmadan BM İnsan hakları komisyonuna götürmek mi gerekir?” sorusunu yöneltti.
Avukat Hülya Gülbahar, AİHM’ye yönelik eleştirilere katıldığını belirtti.
Avrupa’daki bürokratların ve yargının, kendi geleceği konusunda Türkiye’deki durumla ilgili korkularına nazaran daha fazla endişe duyduğunu söyleyen Gülbahar, Avrupalıların Türkiye’deki otoriterleşme karşısında kurumların aşınması noktasında benzer bir durumun kendi ülkelerinde yaşanması konusunda ne yapabileceklerini öğrenebilecekleri bir ibret vesikası olarak gördüklerini söyledi.
AİHM konusunda Türkiye’deki savunucuların daha yüksek sesli olması gerektiğini söyleyen Gülbahar şöyle konuştu:”Mahkeme’nin KHK komisyonunu iç hukuk yolu olarak tanımlaması büyük darbe vurdu. AİHM’nin Komisyonun iç hukuk yolu olmadığını söyleyecek bir karar üretmesini sağlamak gerekiyor. Türkiye açısından ne yapılabilir, bunu tartışmak için Brüksel’de bir toplantı düzenlesin. AİHM hakimleriyle ortak planlar yapılsın. Hakimlerle tartışmanın bir yolunu bulalım.”
“90’lardan farklı kararlar”
AİHM davalarında deneyimli bir avukat olan Gülizar Tuncer, Avrupa Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesi ile birlikte çalıştığını söyleyerek, Mahkeme’nin iş yükünden kurtulma eğilimi nedeniyle birçok dosyayı reddettiğini bu yüzden çok sayıda hak kaybının yaşandığını belirtti.
Tuncer şunları söyledi: “`90’larda basın davaları, gazeteci davaları duruşmalı görünüyordu. Yapılan başvurularda gelip tanık dinliyorlardı. Doktor raporları aldıran AİHM, ölüm oruçları başladığında ulusal yargıya müdahale anlamında kararlar alabiliyordu. Yargıçlar heyeti, bir de doktorlar heyeti oluşturdular. Onlarca başvurucunun yakalamasını kaldırdılar. AİHM bunları yapabilmişti o zaman. Bugün aynı AİHM tanık dinlemiyor, başvuruları duruşmalı görüşmüyor. Çok kötü bir noktada.”
Avukat Yıldız İmrek, avukatlar arasında strateji paylaşımda bulunacak toplantıların çok önemli olduğunu söyleyerek, “Bu konuda çalışan avukatlar olarak birbirimizle söyleşme ortamı yaratılması iyi oluyor. Burada süren davalarda, hangi taktikleri paylaşabiliriz bu noktada bir havuz oluşturabiliriz. İçtihatları paylaşabiliriz. Taktik tartışması yapabiliriz. Uluslararası kurumların özel olarak da AİHM süreçlerinin takibi konusunda paylaşımlar da bulunabiliriz” dedi.
Katılımcılar ayrıca Kasım ayında Berlin’de hukukçular ve meslektaşları ile yapılacak görüşmelerde tartışılması gereken en önemli konular hakkında konuştular.