Haberler

Gazetecileri gözaltına aldıran savcı ifade almadan tatile çıktı

Gazetecileri gözaltına aldıran savcı ifade almadan tatile çıktı

AZİZ ORUÇ

İstanbul’da dokuz gazetecinin gözaltına alındığı soruşturmayı başlatıp yürüten savcı, gazetecilerin savcılık ifadesini almadan izne ayrıldı. Gazetecilerin ifadesini soruşturma savcısı yerine başka bir savcı aldı ve tutuklama talep etti. Mehmet Aslan, Erdoğan Alayumat ve Esra Solin Dal’ın savunmasına eşlik eden MLSA Hukuk Birimi’nden avukat Emine Özhasar, “Adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olan bu durum, doğrudanlık ilkesine de aykırıdır” diyerek, gözaltı sürecinde yaşanan hak ihlallerini anlattı.

23 Nisan’da yapılan ev baskınlarında Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Esra Solin Dal, Yeni Yaşam gazetesi çalışanı Enes Sezgin ile basın çalışanları Saliha Aras, Yeşim Alıcı, Beste Argat Balcı, Şirin Ermiş ve gazeteci Erdoğan Alayumat İstanbul’da, MA muhabiri Mehmet Aslan Ankara’da, MA eski muhabiri Doğan Kaynak ise Şanlıurfa'da gözaltına alındı. 25 Nisan’da ifadesi alınan 9 gazeteci, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla suçlandı. Gazetecilere, sosyal medya hesaplarında yaptıkları paylaşımlar, çalıştıkları haber ajansı ve basın kurumları, takip ettikleri ve yazdıkları haberler, telefon görüşme kayıtları, haber kaynaklarıyla yaptıkları görüşmelerin ifadeler sırasında suç delili olarak soruldu.

Üç gazeteci tutuklandı

Enes Sezgin ile basın çalışanları Saliha Aras, Yeşim Alıcı, Beste Argat Balcı, Şirin Ermiş ve Doğan Kaynak adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, gazeteciler Esra Solin Dal, Erdoğan Alayumat ve Mehmet Aslan ise “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı. Tutuklanan gazetecilerden Esra Solin Dal, götürüldüğü Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde çıplak aramaya maruz kaldı. Dal’ın çıplak aramaya maruz kalmasına birçok kesimden tepki geldi.

Gazetecilerin gözaltına alınması sürecinde, sonrasında gazetecilerin tutuklanmasına ilişkin Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Banu Tuna, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Genel Sekreteri Gülşen Koçuk ve gözaltı ile tutuklama sürecini an be an takip eden avukat Emine Özhasar Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’ne (MLSA) konuştu.

MLSA Hukuk Birimi’nde gazetecilerin sorgusuna katılan avukat Emine Özhasar sorularımızı şöyle yanıtladı:

Gazetecilere yönelik, sistematik baskı, gözaltı ve tutuklamalara ilişkin hemen görüşünüz nedir?

Basının ve gazetecilerin üzerindeki baskılar bugün başlamadı, dün de vardı, yarın da olamaya devam edecek gibi görünüyor maalesef. Her sene belli aralıklarla gazetecilere toplu ya da ayrı ayrı gözaltıların yapıldığını görüyoruz. Dosyalarda suçlama konusu yapılan her şey aslında tam da bir gazetecinin yapması gereken şeyler oluyor. Yani şunu söylemek istiyorum, gazetecilerin haber yapması, gazetecilik yapması rahatsızlık veriyor bu sebeplerle davalar açılıyor.

Kamuoyunu ilgilendiren, kamunun bilmesinde faydası bulunan bilgilerin ortaya çıkmasını engellemek için başlatılan yargısal süreçlere "Kamu Katılımına Karşı Stratejik Dava" (SLAPP) denmektedir, slapp ingilizce tokat anlamına geliyor. SLAPP davalarda davacı kaybedeceğini bilmesine rağmen bu davaları açar, çünkü yapılmak istenen davalıyı sindirmek, caydırmaktır. Gazetecilerin yaptıkları haberler nedeniyle yargısal tacize uğraması SLAPP davalardır, diyebiliriz. Artık devletin rutini haline gelen gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalar ile ulaşılmak istenen esas amaç, gazetecinin "gazetecilik yaparsam, bu konuyu yazarsam, şu belgeseli çekersem başıma bir iş gelir" kaygısı ile farkında olmadan da olsa kendisini sansürlemesini, caymasını sağlamaktır. Ancak ilk başta söylediğim gibi baskılar bugün başlamadı, dün de vardı bugün de var. Yaşar Kemal'in İnce Memed romanında anlattığı gibi, Abdi Ağa gidip, Hamza Ağa geliyor ama bununla birlikte, bir İnce Memed gidip bin İnce Memed de geliyor. Hakikatin peşindeki gazeteciler dün de vardı bugün de var, var olmaya devam edecek.

En son dokuz gazeteci gözaltına alındı ve üç gazeteci tutuklandı, tutuklamayı gerektirecek ciddi bir delil var mıydı, neden gazeteciler tutuklandı sizce?

Gazeteciler yalnızca gazeteci oldukları için suçlanıyor. Dosyalarda suçlama konusu yapılan husus gazetecinin, haber yapması, haber takibi yapmak üzere alana gitmesi, giderken arkadaşları ile haberleşmesi. Bu kadar. Bunların hiçbiri CMK 100 ile sayılan tutuklama sebeplerinden değil. Soruşturma her yönüyle mesnetsiz ve hukuksuz.

Gazetecilerin ifade sürecinde "kabul edilemez" gördüğünüz "Bu kadarı da olmaz' dediğiniz bir konu yaşandı mı? 

Birçok örnek vermek mümkün, ters kelepçe ile başlarını zorla eğmeye çalışarak kameraların önünden geçirmek, savcılığın dosyada “gizlilik var” diyerek yazılı itirazımıza rağmen tutuklama talebini avukatlara vermemesi, savcılık sorgusunda neden bu kadar ısrarla, zorlayarak bu haberleri yaptın diye sorulması bunlardan birkaçı. Diğer bir hukuksuzluk ise soruşturma savcısı ile tutuk sevk kararını veren savcı aynı kişi olmaması. Diğer bir deyişle dokuz gazetecinin soruşturmasını yürüten soruşturma savcısı, gazetecilerin dört gün gözaltında kaldıktan sonra emniyetten adliyeye getirildikleri gün izinliydi. Dolayısıyla üç gazetecinin tutuklama talebiyle sulh ceza mahkemesine sevki soruşturma savcısı tarafından değil başka bir savcı tarafından istendi. Soruşturma savcısı ne gazetecilerin sorgu işlemlerine katılmış oldu, ne de kararı sevk kararını veren kişi oldu. Adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olan bu durum, doğrudanlık ilkesine de aykırıdır.

Tuna: Yargı tacizine son verilmeli

Gazetecilerin tutuklanma bilgisini Ankara’da düzenlenen medya konferansında aldıklarını anlatan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Banu Tuna da görüşlerini şöyle dile getirdi:

“Gazeteciliğin dönüşümü ve arayışlarını konuşmak, yeni bir basın kanununu ihtiyacını ve Basın İş Kanunu’nu ele almak için toplanmıştık. Ama bunlara sıra gelmesi için önce basın özgürlüğüne, yargı tacizine bir son verilmesine, dördüncü güç olarak medyaya itibarının iade edilmesine ihtiyacımız var. Meslektaşlarımızın gözaltına alınması, haklarında davaların açılması ve tutuklamalar o kadar arka arkaya geliyor ki meslek örgütleri olarak mesleğin geleceğini konuşmaya sıra gelmiyor.”

‘Halk da haber alma hakkına sahip çıkmalı’

Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) özellikle Kürt basınına yönelik bir susturma, baskı ve gözdağı aracı olarak kullanıldığını belirten Tuna, sözlerine şöyle devam etti:

“Terör örgütü propagandası ve terör örgütü üyeliği gibi suçlamalar üzerinden gazetecilik ile terörizm ilişkilendirilmeye çalışılıyor. Bu ağır suçlamalarla gazeteciler, uzun tutukluluklarla peşinen cezalandırılıyor. Sonunda düzenlenen iddianamelerde doğru düzgün tek bir delil, inandırıcı tek bir şahit beyanı olmuyor. Ama bu yöntemle ayları aşan sürelerle gazeteciler işlerini yapamaz hale getiriliyor, kamuoyunda da belli bir algı inşa edilmesi sağlanıyor. Gazeteciliğin suçla ilişkilendirmeye çalışılma çabasına karşı TGS ve diğer meslek örgütleri olarak sesimizi her seferinde yükseltiyoruz. Bu sorunu ulusal ve uluslararası boyutta gündemde tutmaya çalışıyoruz. Ama yargı bu kadar siyasallaşmışken bugünden yarına değişim yaratmak zor. Sadece gazeteciler, sadece gazetecilik meslek örgütleri ayağa kalktığı sürece değişim zor. Halkın da haber alma hakkına sahip çıkmak için ayağa kalkması gerekiyor.”

Koçuk: Kürt sorununu ve tecridi haberleştirmek suç değil

Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Genel Sekreteri Gülşen Koçuk, yönetim kademeleri ve toplumdaki önyargılara vurgu yaparak, iktidarlar değişse de Kürt halkı ve basınına yönelik bakışın değişmediğini söyledi. Koçuk, “Başına Kürt getirildiğinde herkes hedef oluyor. Bunun başında da gazeteciler geliyor. Bu ülkede bu topraklarda en zorlu dönemlerde cesaret edip, yaşamları pahasına gerçekleri yazan Kürt gazeteciler oldu” dedi.

Dünyanın globalleştiğini, dolayısıyla iktidarların da baskı araçlarının da değiştiğini söyleyen Koçuk, şöyle devam etti:

“İktidar eskisi gibi katletmeleri yapamıyor. En son Nagihan Akarsel gazeteci arkadaşımız katledildi. Baskı araçları farklılaştı; gözaltı, tutuklamayla baskılar sürdürüyor. Bunun üzerinden topluma da gazetecilere de ‘siz bu konuları yazamazsınız, bu konularda söz söyleyemezsiniz, bu konuları gündeme getiremezsiniz’ diyorlar. Bu konular da Kürtler ve Türkleri ilgilendiren konulardır. Kürt sorunu, tecrit, bunlarla açığa çıkan her şey özgür basının işlediği konulardır. Halkın gündeminde olan konuları işliyor. Gazeteciler de bunlar üzerinden hedef alınıyor. 23 Nisan’da, Avrupa ve Türkiye’de yapılan baskınlar da bunun bir parçasıdır.

‘Gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz’

Son operasyonda gözaltına alınan altı arkadaşımız serbest bırakıldı, üç arkadaşımız tutuklandı. Serbest bırakılan veya tutuklanan arkadaşlarımız arasında hiçbir fark yok. Hepsi mesleklerini icra eden arkadaşlarımızdır. Ancak, bize bir mesaj veriliyor, ‘gerçekleri yazmayın’ denilmek isteniyor. ‘Yazamazsınız, yazarsanız siz de tutuklanırsınız’ deniliyor. Ama gazeteci arkadaşlarımız gazetecilik mesleğini savundu. Bizler de onlar gibi bu gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz. Arkadaşlarımızın özgürlüğü sağlanana kadar bu baskılar son bulana kadar direneceğiz.”

 

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.